AB Rh+ Genel İzleyici...


Ajan Saltta abartı aksiyondan başka bir şey bulamadım, beklemiyordum da ama turist için meraklanmıştım, sinemada seyretmek için birkaç girişimim de oldu ama başka şeyler çıktı, gidemedim -iyi ki- gidememişim, bence fiyasko. Venedikte film çekelim, kanallarda kovalamaca oynatırız, angelina dudaklarını, gözlerini bölertir bizde gişemize bakarız dedikleri aşikar ama johnny Deppin ne işi vardı bu tezgahın içinde? kesin onu da Angelina kandırmıştır! Bradi de kandıran bu kadın değilmiydi?
Bir taraftan da film beni Tomb Raiderlı yıllarıma götürdü. Bilgisayar başında bir anahtar ararken geçen saatler ve hatta günler... TR 2 Venedikte de geçiyordu, Lara croft kanallarda yüzer, sürat teknesi kullanır, havaya uçurur, iki kötü adam bir de kuduz köpek aynı anda saldırır, hepsini haklar, bir küçük yardım paketiyle 'aaaahhhhh' diye bir hoş sedayla kendine gelirdi. Olsa da oynasam...

Blek sıvan blek sıvan, aşığım sana nataliportman demek istiyorum sayın okuyucular. Bir oyuncu daha varmıdır ki, filmde balerini canlandıracağı için bale yapmayı öğrensin ve de dublörsüz bu kadar başarılı kuğu gölü baş balerinini oynasın. Veyyahutta, aşnafişnesini ezberlediğimiz, 8.henrinin kötü kalpli zevcesini oynarken bu kadar inandırıcı olsun da kendinden bir nefret ettirsin, bir merhamet uyandırsın... İki filmi de çok beğendim, tavsiye de ederim tabiki...

İkisi de çok dramatik filmler. Ağlamak isterseniz, tavsiye ederim, aman benim derdim bana yeter fazlasını istemem derseniz, bulaşmayın çünkü gerçekten sarsıyor.

Filmi her zamanki bilmiş önyargılarımla, baştan bi reddettim, sonradan da beğendim, Aylinden devam kitabını yürüttüm, bitmek üzere. Film, insanı, 'gidiyorum arkadaş, yüreğimin götürdüğü yer neresiymiş bi bakim hele, içimde kalmasın, görmek istediğim yerler var, beni tutmayın, eywallah' demeye itiyor. Zararlı neşriyat diyebiliriz bu anlamda. Tabi bizim gibi, çapayı atmış, gemiyi limana sabitlemiş insanları bozmaz ama uyarması benden:) Devam kitabı daha farklı, Liz kafayı evlilik kavramına takıp, tarihçesini, nedenlerini sonuçlarını araştırıyor. Aslında hayatlarımızın çok önemli bir parçasıyla ilgi bir çalışma olması nedeniyle bence okunmalı. Üstelik eğlenceli bir anlatımı var.Ben filmide kitabı da beğendim. En çok ta Bardemi beğendim.

Malum nedenlerden dolayı kendimce kendisinden hazzetmediğim ama kitaplarını okumaktan da kendimi alıkoyamadığım Pamuğun bir diğer güzel romanı, Masumiyet Müzesi. Konu çok tanıdık, bir yeşilçam melodramı ama anlatım yine çok güzel, özetle bir paragrafa sığabilecek konu bunca sündürmeye karşın atlamadan okutturuyor kendini. Bana da yazarın hakkını yazara verip, müzenin yolunu tutmak düşüyor.

ve bir sürü vasat, sözetmeye değmeyecek film seyrettim. Vakit kaybı olanları yazmıyorum. Hangi ara izlediğimi benim de anlamadığım bu kadar filmin yanında ancak iki kitap okuyabildim, çok bekleyen kitabım var, ama Duruşa okumaktan kendime okumaya fırsat kalmıyor ki günlükçüm, ben napim?

Devamını Oku »

Bak Bir Varmıs Bir Yokmus


Duruşum şarkı söyle(t)meyi çok sever ama kendisi genelde nazlanır. Eğer kendi kendime birşeyler mırıldanıyorsam mutlaka yüksek sesle söyletir, ezberleyene kadar da tekrarlatır. bir kaç gün önce bu şarkı geldi aklıma, küçükken kızlarla takunyalarımızla lastik oynarken söylerdik. Komik hareketleri de vardı, onları da yapardık. Aman allahım, izleyenler olmuştur dimi? Kızardım birden. Neyse, çocuktuk o zaman, bu şarkı aklıma geldi ama gerisi gelmedi, çoğunu unutmuşum, neyse ki ailemizin dr.u çocukları da düetlerinden mahrum bırakmamışta yeniden öğrenebildik. Üstelik benim bildiğimden çok daha uzunmuş. Şu ara her akşam dinlemek istiyor prensesim, hemde birkaç kere. Bir de ismini öğrendi,
-anne Bak Bir Varmıs Bir Yokmus açarmısın, ferhatgöçer amaaaa buyuruyor. Fransızca olan bölümleri o kadar güzel atıyor ki, kızım diye demiyorum, ana dili giibi maaşallah.


Bir diğer mırıldanma gafletinde bulunduğum şarkıda, 'horozumu kaçırdılar' orjinal adı, 'küpeli horozum'muş. Pek neşeli. Sonra, tintin tinimini hanım var, sonraaa, tohumlar fidana var. Çok şirin şarkıları vardı trt çocuk korosunun, hala dinliyoruz işte... Kanun çalan bir küçük kız vardı... Olamaz ben yine seksenli yıllara dönüş yapıyorum galiba, çıksam iyi olucak. iyi haftalar, iyi tatiller ve iyi gezmeler hepimize, gezmek gibisi varmı?....

Dinlemek için horoza tık.

Devamını Oku »

Öyle bir geçer zaman ki...




Geçen sene yazdıklarıma tekrar baktım, neredeyse hargün yazmışım, neredeyse hepsi Duruşla ilgili, gündelik hayatla, aslında bizim yeni öğrendiklerimizle ilgili. Bana göre çok özel olsa da annelerin yaşadı şeyler işte...bu senekiler, özellikle Duru kreşe başladıktan sonra daha seyrek biraz daha benle ilgili. Kendime zaman ayırabildiğim için az da olsa hobilere zaman kaldığı için.

İnsana kendine ayırabileceğin yarım saatin nasıl bir lüks olduğunu öğreten bebek bakımı kısmını atlatığımızdan beri herşey çok daha kolay. Yine de hep aklımın bir köşesinde, peki bu çocuğun bu hayatta kardeşi olmıycakmı? endişesi var. Hem çok sevdiğim, terrapim olarak gördüğüm hem de kendimi çok eleştirdiğim, -bunca yoksulluk yaşanırken bu ne kayıtsızlıktır bire gafil, kaç kişiye ilaç olurdu bu çaputların parası bre zındık- dediğim alış-veriş zaafım söz konusu olduğunda kendi kendimi çok kolay kandırmamı sağlayan bir cümlem var; aklımda kalacağına dolabımda kalsın! Şuraya bağlayacağım ki, ikinci çocuk konusunda da düşüncem, buna paralel olarak 'kafamda taşıyacağıma karnımda taşırım' oldu hep ama bunu hayata geçirmek konusunu erteliyorum uzun süredir. Bu işlere bulaşmadan önce arka arkaya iki çocuktu niyetim ama ne kadar zor olduğunu anlamadan önceki cahil cesaretiydi tamamen.
Üstelik daha 6 ay sürekli bulantı ve kusma durumunu yaşamamıştım. Kucakçı bebek nasıl bir eziyettir bilmiyordum. Duru bir kaç aylıkken yine yerine yatırdığımda ağlıyor, kucağımda hoplatarak gezdirdiğim zaman susuyor, bende salondaki orta sehpanın çevresini tavaf ederek sakinleştirmeye çalışıyordum. Kucaktaki kütle dakikalar ilerledikçe ağırlaşmaya başlar, benim gibi gezdirmeye alıştırma gafletine düşen anneler bilir.
Çok yoruldum herhalde
-Ben naapıcam böyle? diye K.emrah kaşlarım ve umutsuz duruşumla sesli düşünmeye başlamıştım, beni seyreden yengem de kikir kikir gülmüştü,
-ohooo bunlar daha ne ki!!! diyerek. Yürüyene kadar da bu böyle devam etti, bitti gitti işte.İyiki kötü anıları kısmen unutma gibi bir kabiliyeti var biz fanilerin. Çünkü bir süre sonra insan o minik bünyenin kokusunu özlemeye başlıyor. Hep o güzel o uslu, sevimli bebek halleri geliyor şimdi aklıma.


Zorlukları düşünmeyi bi tarafa bıraktığımda da başka endişelere sarıyorum. Ya ben herşey Duru için diye düşünürken, bizim gözbebeğimiz olan ve kendiside bunun farkında olan Duruşum çok kıskanır, çok üzülürse? Karşılaştığı ilk kapsamlı stres kaynağı bu olacak büyük ihtimalle. Şu ara 'kardeş istiyorummmm' cümlesi diline pelesenk oldu ama bir kardeş gelirse onunla hemen oyun oynayacağını, birlikte resim yapacağını düşünüyor ya da bir tane Rozi gelir sanıyor mutlaka. Yani istemiyorum ki ona hayat arkadaşı hediye ederken çocukluğunu mahfedelim, olgun olmasını bekleyelim. Oooofff bilmiyorum günlük, kafam çok karışık, netleşince yazarım.
Seni çok seviyorum.
İyiki varsın.

Devamını Oku »

Gülümse, hadi gülümse, bulutlar gitsin....


Bir tatlı ödül almaya geldim, tatlı aynur (küçük hala) nın bloğundan. Gülümsedim, sevindim, güne güzel başladım, güneşte var ya yalan da olsa yaz mış gibi yapıyor ya, mutlu hissediyorum bu gün. Paylaştıkça çoğalsın diye de paketleyip gönderiyorum:
_Tuğranın annesi emine
-Ballı lokmam
-Deli Anne
-Bahar ve kızısı yağmur
-Yaz aşkı
-prenses kuzu, defne ve annesine ve hatırlayamadığım bütün blog annelerine...

Devamını Oku »

Sevgilim şubat...



Cumartesi,Eskişehir tayfasıyla birlikte yemeğe çıktık. Bizim ritüelimizdir, kovataşlar birlikte bi pasta üfleriz, birlikte de kutlarız mutlaka. Çookk eğlendik. Özellikle Aylinle ben sürekli güldük, fotolara bakan kocam, hanımım amma gülmüşsün yaw dedi :) Ağzımı toparlayabildim bikaç fotoda burdakiler zaten.
Ayrı ayrı görüşsek te düğünler vs. dışında çok fazla hepimz bir araya gelemiyoruz ki düğün dernek işleri de nihayet bulduğu için arayı açmıştık. Pek keyiflendik, neşelendik.
Bu sırada Duruşum hasta ve ateşli, anneannesiyle evdeydi. İlacını ve talimatları verip çıktık. Bi tarafım kendini sorumsuz ve bencil hissederken, diğer yanım, anı yaşamakla meşguldü. Telefonla bilgi alırken kendimi suçlu hissettim , eve döndüğümüzde duştan sonra rahatlayıp uyumuş, hafif terlemiş ve daha rahat nefes almaya başlamıştı. Bize de sirayet eden bu hafifleme duygusuyla gecenin de tadı damağımızda kalmıştı. Gökten üç elma düşmüştü, biri ıpod, biri ıphone, biri de ıpad mişti. Kebapçıda doğumgünü kutlamak ta şahanemişti...





Devamını Oku »

Ömrümüz bir su, geçiyor yıllar...


Pazartesi akşamı tatlı durum ve tatlı babası iş dönüşü yemeğe götürdüler beni. Yavuzda o kadar yoldan gelip yetişti bize. Bagaja saklanan hediyeler, pastalar, benden gizlenen süprizlerle, bilip te bilmemezlikten gelmenin tadını çıkardım, tecahülu arifin keyfini yaşadım. Çok güzel bi akşamdı. Gerçi bu özde değil sözde blog insanı ancak fırsat bulup yazabildi ama geçte olsa bir kayıt düşüldü işte.








Birlikte ve sağlıklı olmak, sevdiklerine sarılıp kucaklamak ve mutlu hissetmek nasıl güzel, kıymetli şeymiş. Hayatın anlamı ne olabilir? Ben hep bu geceyi hatırlıycam galiba. Benim için birbirimize sarıldığımız anlardı...


Devamını Oku »

Muammer Ketencoglu, Fatmam


Aylin hatırlattı yine, malum bugün benim doğumgünüm günlük. Aylin de bana her sene atar bu şarkıyı.
Aman da aplam, canım gülüm aplam...diye.
Pek başım hoş değildir kutlamalarla, yıldönümlerini de hep unuturum, iyiki facebook var, keşke herşeyi hatırlatsa... Tarihte bu gün, fatmayla sinemaya gitmiştinizde, şu filmi pek beğenmiştiniz, ayşeyle şurda yemek yemiştiniz, arkasından da çay söylemiştiniz, hesabı çekiştirmiştiniz de ihale size kalmıştı fln, böyle böyle hatırlatsa. İki sene önce tam da bu gün, kızınız yürümüştü, konuşmuştu, şöyleydi böyleydi, bi kayıt düşen olsa. Altına yorum yazardık, beğenirdik, layk eylerdik...güzel olmazmıydı a bili geyts?
Pazar sabahı kahfaltıda, Ferhat,
-hatun bugün ayın kaçı? dedi, bende saatime bakıp
-7 si, 7 si mi? e yarın benim doğumgünüm o zaman! dedim. Kendi kendime konuşur gibi gelişince olay güldük biraz, az ilerde kendi halinde elindekilerle uğraşan Duruş,
-babaaa anneme hediye elabilirmiyiz, alışveriş merkezine gidebilirmiyizzz? dedi birden. buna daha çok güldük.
-Aferim kızım, dedim, gayet durumdan memnun:) Ne alıcaksın bana? dedim,
-Kızlı birrr eldiven. dedi. Bu minik kızın alış-veriş hakkında tahmin ettiğimden çok bilgisi ve fikri var. Olmuş yani. Yükleme tamam. Ama hala sabah garaja indiğimizde arabamızı tanıyamıyor ve dahi renk olarak ta farklı bir arabaya yöneldiğimizde, sarı ördek yavruları gibi bizi takip ediyor. Bunu her seferinde yiyor. Algıda seçicilik bu değilse nedir günlük?



Bu da Medinecimden. Canım kankam, aldı götürdü beni. Kandillideyken sabahları en erken ben okulda olurdum, hafif bir yağmur dahada parlak bir yeşile boyardı koruyu, camdan boğazı seyrederdim, Sezen Aksu dinlerdim. O zamanlar severdim. Tabii ki kocaman bir walkmanden :) Bazen anneme gidince sağı solu karıştırırım, bulabilmek için eski dostumu, yok, kimbilir ne oldu. Saklasaydım keşke, müzelikti.

Devamını Oku »

Herrr yerde kaayu varrrr...


Herrr yerdee kayu var, kalbim senin bu gece...
Herrr yerdee kayu var, kalbim senin bu gece...

Yatagına çıkartma yapıştırmış, hiç sevmem abidik gubidik her yerde göz yoran çizgi film karakterleri, saçma sapan yarısı koparılmış, yarısı kararmış etiketler fln, bu zamana kadar da hiç bulaşmamıştık, defterlere yapıştırıyorduk böyle şeyleri.
-'Kızım oraya değil, deftere yapıştır, çıkar onları' buyurdum tabi en kararlı sesimle,
-'Anne bu benim yatağım, karışamazsın' diye yapıştırdı, aynı kararlılıkla ve çok sakin bi şekilde.
O anda çoraplarını yerleştiriyodum çekmecesine ve bi kaç saniyeliğine dondu zaman. Çekmeceyi ittim, arkamı dönndüm ve çıktım, kapı da açıktı sonuna kadar...
Etme-karma dünyası, ben değilmiydim orta okulda popçu, lisede metalci olup, duvarları blue-jean posterleriyle donatan? Guns'Roses posterinde Axl Rose'un o kıl-saç yumağı halinden Aylin geceleri korkar, 'anne kıllı adam, anne maymunn' die ağlardı, heeey gidi heeeyyyy...


Son hastalığında gece yarısı hala uyumadığı için bi öpüşüyoruz, bi küsüyoruz, parmağını gözüme gözüme sallayarak, kaşlar Atatürk gibi çatılmış;
-özür dileyeceksen, özür dile, kızacaksan da kız! dedi. Bende yorgun bedenim ve ruhumla konuyu mümkün olduğunca çabuk kapatabilme telaşı içinde hemen
-özür dilerim! dedim, bu sefer de
-'ooooo hep sen yapıyosun, bide özür diliyosun da yüz verme de bilmemne....' nidaları yükseldi seyirci güruhundan. Bakalım ergenlikte halimiz nice olacak ey ulu günce?

Devamını Oku »

Lepiska saçlı kelebeğim...

Dün akşam bebeğimin ilk okul gösterisi vardı. Hepsi o kadar sevimliydi ki , müthiş duygulandırdılar bizi. Bambaşka bir deneyim oldu çocuklar için de bizim için de. Sahneye fırlayıp öpmemek, sarılıp takıldıkları yerde yardım etmemek için zor tuttuk kendimizi. Çok güzel bir geceydi üstelik 2 ay çalıştılar ama bize süpriz olması için detay vermediler, gizemi bozmadılar...

Kelebek şiirimizi okuduk, ilk karnemizi de aldık, okul hayatının hep böyle güzel geçmesini diliyoruz bitanem...





















Devamını Oku »