Türkün tv.la imtihanı


Televizyon hakimiyeti tamamen Duruşta. Bazen, okuldan gelince, çok sevdiği birşeyi izlesin diye, dayanamayarak teslim ediyorum kumandayı eline, bazen, yemek faslını biraz daha sorunsuz atlatabilmek için, karşısında yemesine izin veriyorum, hatta tv. karşısına ben hazırlıyorum yerini - ki o tabağı yine de tertemiz bitirilmiş, şööyle bir kalan ekmekle sünnetlenmiş bulamıyorum-, bazen çocukların sesini bastırır belki umuduyla, hadi biraz da çizgi film seyredin diye ben iteliyorum tv.a doğru -ki mevcut kakafoniyi ikiye katlayor sadece-, bazen Duruşun tehtitkar tavırlarına direnecek enerjiyi kendimde bulamadığım için, bazen koltukta 5dk kestirmeme, bi bulaşık makinası boşaltmama, çamaşır katlamama izin verirler zihniyetiyle, bazen... yani genelde tv. da çocuk kanalları açık ve ben artık tv. a karşı kısıtlı tv izletme konusunda hakimiyetimi tamamen kaybettiğimi kabul ediyorum...

Eğer ki, kumanda benim elime geçerse, yabancı yemek programlarına, ev yenilemecilere vs takılıyorum. Yerli versiyonlarına katlanamıyorum, çünkü yabancı kanallardakiler 20 dk.da bitiyor, bizimkiler 2.5 saatte bir salonu yenileyemiyor, aaazzzsonraları bitmiyor, bir de duygu sömürüsü,bir de taklitçilik...

Kek savaşları, var, akıllara zarar cupcakeler yapıyorlar, hastasıyım... 
Big citiy life, dünya metropollerinde yaşayan, işi mimarlık, iç mimari vs olan insanlar, kendi evlerini tanıtıyorlar, hepsi birbirinden ilginç evler tanıttılar bu güne kadar. Örnekse, Venedikte, kanalların üstünde, altı tamamen su ve kanal olan, evden   çıkıp kayıklarına binen insanların, o yüz yıllık evleri hala kullanılabilir halde tutmaları, içlerini farklı yorumlamaları çok taktire şayan, fevkaladenin... İstanbul bölümünü bekliyorum merakla.

Dr.Öz hayranıyım, biliyosun günlükçüm, 19'da hergün, takipteyim, tek düzenli izlemeye çalıştığım program, Duruşun tacizlerine rağmen. 20 dk. yine çok uzamıyor, hergün bu kadar çarpıcı konuları nasıl buluyorlar bilmiyorum ama bana göre çok eğlenceli, Duruş hiç hoşlanmıyor, alt yazılı olduğu için özellikle.

Yemek programlarını da seviyorum, farklı olduğu için belkide. Ama   çok taktir edemiyorum Amerikalıların yeme alışkanlıklarını, malum, market bağımlısı insanlar. Salata yaparken bile sadece poşetlenmiş otları açıp kaseye dolduruyorlar. Yıkanmış ve doğranmış. Bakliyatlar, konserve kutusundan, etler dondurucudan, kutular, kavanozlar... Her şeyleri çok abartı, çok büyük porsiyonlar, çizgi flm gibi kocaman etler, yiyeceklerin üst üste yığıldığı tabaklar, bir sürü sos ve mutlaka en son parmesan. Filmlerde de, kahfaltı sahnesi mutlaka mısır gevreği kutusuyla biter mesela, mısır görünce ağzını burnunu kapatıp kaçarak uzaklaşan biri olarak, acıyorum bu insanların haline, obeziteyle başı dertte çoğunun...

Tek uyuştuğumuz konu Duruşla, belgesel, Uzlaştığımız zamanlarda, 'ikimizin de istediği o zaman, ikimizin de istediğiiii' moduna geçiyoruz, belgesele bağlanıyoruz ama doğa belgeselleri de çok kısır be günlükçüm, bu aslanlar kaplanlar da olmasaydı ne çekecekti neyşınılcılar bilmiyorum. Aslaaannn pusuya yatıyooorrr, saf saf otlayan ceylanları kesmeye başlıyoooorrr,..... 

öperim koklarım okurum yazarım blogcum, çaya da beklerim....










Devamını Oku »

Pamuğu anmış oldum bak...

Datlumm ploğum benim, ya şimdi ben aman seni ihmal ettim, bi daha tövbee fln gönlünü aldım ama durum değişmedi galiba, biten aşk yeniden alevlenmiyor... Yine de arkadaş kalabiliriz, daha seyrek te olsa, görüşmeye devam edebiliriz diye düşünüyorum. 


Bu arada ben senee 2005 te bir blog açmıştım ama sonra yazı eklemek çok saçma gelmişti, boşluğa konuşur gibi,bu ne olm böle deyip bırakmıştım, Google mail attı, hatırlattı sağolsun. 5 tane post tan bu aşağıdakini paylaşmak isterim...Ama diğerleri de hoşuma gitti, uzun uzun yazmışım, niye bırakmışım ki peşini...Fotoğraftaki de, rahmetli kedim, Pamuk...




hayatımın erkeği:

kendisi filozoftur.














Bir diğer postta bu alttaki. Kafam karışmış ellaham ama sonra toplamışım kafamı herhal... Hiç değiştirmeden ekliyorum derhal...



.Uzun ve tembel bir ilişkinin ardından gelen evlilik oluyor,eğer çiftlerden ikisi de kendini hayatın akışına bırakmışsa. Bizde taktık sonunda evlenmeden önce sağ parmağa takılan yüzüğü. Düşünmeye başlayınca kafam karışıyor, rahatsız oluyorum ama sonra geçiyor, unutup hep bildiğim gibi yaşamaya devam ediyorum . Her şey normale dönüyor. Bazen parmağıma bakıyorum, bu halkayı kimbilir kaç yıl taşıycam , yine rahatsız etmeye başlıyor.
Galiba beni, istediğim zaman vazgeçemeyeceğim kararlar rahatsız ediyor.

Kız arkadaşlarıma bunları anlatmaktan hoşlanmıyorum. Onlar eşlerini ararken bunu yapmaktan çekiniyorum biraz. Okuduğum kitaplar yaşadıklarımla hep aynı dönemlere denk geliyor ya da ben öyle yorumluyorum bilmiyorum ama yine okuduğum son kitap beni yakaladı . İnsanı yoran seçenekler, hayatı zorlaştıran alternatifler… keşke yaşadıklarımızı programlayan bir makine olsa , bizde seçmek zorunda kalmasak. Buna benzer şeyler anlatıyor ya da ben öyle sanıyorum .










Devamını Oku »