Bir Hastalığın Seyri...



Bu sene bizim hastalık senemizdi. İlk okul yılımız olduğundan, bağışıklık sistemimizin zayıflığından, Virüs ve bakteri dostu ılıman bir kış geçirdiğimizden...
Doktora gitiiğimizde karşılaştığımız hep aynı kalıp tedavi;
-boğazları kızarmış, auğmentin, ateşi çıkarsa 3-4 saat arayla pedifen
-antibiyotik kullanmasak....
-olmaz
-peki :(
Üç gün süren, çok az yemek, bol ilaçlı istirahat, süzülmüş bir çocuk, küçülen suratıyla, iyileştirilip okula gönderilir, tekrar virüs kapar, hiç bir salgın es geçilmez, bu döngü böyle devam eder...

Son zamanlarda bir de öksürük yapıştı yakamıza. Son zamanlarda gittiğim dr.lara da ısrarla öksürüğünü dinletmeye çalıştım ama viral enf. sonucu, geniz akıntısı öksürüğe neden oluyor yanıtını aldım, aynı kalıp tedaviyle , aynı reçeteyle döndük eve.

Öksürük geçmedi. Balgam başladı. Birkaç hafta önce Duruşun beni iyi duymadığını farkettim, aslında anlamadan önce biraz sinir bile yaptım, '
beni hiç dinlemiyor artık, arkasından söyleniyorum, cevap vermiyor artık' diye, uzayınca bu durum, anladım can sıkıcı gerçeği. Ferhatla deneme yaptık, arkasından kısık sesle konuşarak, Duymuyor! Dehşetle, işitme merkezine koştuk, test yapıldı ama net olarak sonuç vermedi. Yetişkinlerdeki gibi kolay algılayamadı odyometri cihazı. İyi bir dr. önerdiler, ona koştuk. Kulakta bir sıvı biriktiğini, yine viral enf. sonucu olduğunu, yine antibiyotik kullanmamız gerektiğini söyledi. Bir haftalık tedaviden sonra tekrar gittik, kulaktaki sorun halloluyordu ama duruşun ateşi çıkmaya başlamıştı ve bu güne kadar hep yaşadığımız gibi, ben en az üç gün sürüp bizi yine solduracağından emindim. Öyle de oldu, öksürük daha da arttı. Aynı dr, bizi devlet hastanesine yönlendirdi. Ona gittik, akciğer filmi çekildi, kan testleri yapıldı.
Sonuç: bronşit ve zatürre başlangıcı. Testleri almaya gittiğimde artık o kadar gerilmiştim ki, dr. sonucu söylediğinde höykürerek ağlamaya başladım. Beni sakinleştirip neden bu kadar abarttığımı anlamadığını söyledi kadıncağız. Çok gergindim, amacının ne olduğunu çözemediğim hormonlarım beni dengesiz yaptı fln. dedim. Bu sefer 11 tane iğne verdi. Çok zor geçti iğne süreci, gözlerinden damla damla yaşlar süzülerek, annem, ben ve iki hemşireyle üstüne abanıp sabit tutmaya çalışarak bitirdik dün gece. Hatta dün gece son iğne şerefine babasıyla saat 11 de hamburger,patates ve sos dolu çantayla döndüler eve, kutlama yapıcakmışız :)

Duruşum şu an iyi. öksürük etkisini kaybetmek üzere, yine kontrolümüz var. İştah çok daha azaldı. Ama açılıyor. Ben çok üzüldüm, çok suçladım kendimi, okula gitmeseydi, ben çalışmasaydım, dahamı iyi olurdu,? öksürüğünü ciddiye almayan dr. lar beni neden ikna etti, üstüne gitmedim? bulantımın, halsizliğimin arasında ihmal mi ettim, şimdiden ihmal ediyorsam hep böylemi devam edecek? İyi bakamadım mı, bakamıyormuyum? vs....
Bir de her hastalıkta koştuğumuz özel hastaneler ve sonucu devlet hastanesinde alabilmemiz...

Devamını Oku »

Gezelim Görelim

Kopyası 14062011193
Merkeplerle çok tırtıllı bi yere gittik. Bu taraflarda bi köy. Ballıkaya.
Kopyası 14062011198
IMG_4020
IMG_4028
IMG_4017

Devamını Oku »

İlk karma sergimiz!!!





İşte minnoşumun okul bahçesindeki ilk karma sergisi...Sanatçılar çok özgün eserler çıkarmışlar. Dışavurumcu bir duygusallık, modernizm etkileri ama en çok ta minimalizmin sadeliği... Toplumun bunlara ihtiyacı var...

Yanlız benim minik sanat ışığım, o gün de sanatçı duygusallığının etkisinde, huysuz, mızmız ve sinirliydi. Aslında sabah çok heyecanlıydı ama öğle uykusunu atlayınca, çok rüzgarlı, hafif yağışlı hava yüzünden yeni elbisesini istediği gibi 'cıpcak' giyemeyince, sergide de yüksek volüm müzik kalabalıkla birleşince eteklerime yapışıp kafasını kaldırmayan, bir güzel fotoğrağını çektirmeyen, star kaprislerinden geçilmeyen bir çocuğa dönüştü. Yağmurda hızlanınca erkenden terkettik zaten. Çerçelevettiğimiz ebru asılırken düşüp parçalanmış, bize süpriz olarak hazırladıkları fotoğraf ve çerçevesi verniklenirken bozulup çamur gibi bişey olmuş ve bu terslikler sadece bizim eserlerimizin başına gelmiş :(

Sonra Bahar'a geçtik. Tülayda vardı. Baharın eşi maçta aşil tendomunu koparmış, toparlanıp hastaneye koştuk. Ameliyat öncesi oturduk yanında biraz. Çocuklar en çok hastane odasında eğlendi. Kendi hallerinde kikirdeyip durdular...

Devamını Oku »

Sizin için seçtiklerim, kendimi feda ettiklerim...


Hani bir 'sofinin dünyası' dönemi vardı, benim lise son zamanlarımda başlamıştı. İnsanlar toplu taşıma araçlarında kapağı dışa dönük olarak taşımayı severdi bu kitabı. Bana göre jostein gaarder'ın en iyisi 'sirk müdürünün kızı' Portakal Kız' ı da onun kadar güzeldir umuduyla istemiştim, o kadar değil ama güzel. Hastalığını ve öleceğini bilen doktor baba, oğluna yetişkin olduğunda eline geçecek bir mektup bırakıyor ve bir soru soruyor;
"eğer sana seçme şansı verseler kısacık hayatın ardından öleceğini bile bile yaşamayı kabul eder miydin?"
işte böyle...

Bu iki film benim gerilime olan kaybolmuş inancımı geri getirdi. Ya da ben çok ara vermiştim, tatlı geldi. Bilhassa the resident baya bayaaa ürküttü beni. J.Bardeme benzeyen psikopatta gayet psikopattı yani...

Devamını Oku »

Nostalji


İşte kolonyaya benzemeyen kolonyalar...

Devamını Oku »

Sonunda Uçurabildikkkkkk!!!!

tayakadın
Hafta sonu Duruş hem uçurmasını uçurdu, -çok hevesleniyordu- hem de kamp özlemini giderdi. Kaayunun ailesi kadar uzmanı olamasakta bi ateş yandı, çocuklar başına toplandı, bir dağ bayır tırmanıldı, köpek sevildi, bahçede kahfaltı yapıldı. Tam olarak Kaayuda gördüklerine benzemedi belki ama yakın zamanda denize yakın bir yerde gerçekten çadır kurup kamp deneyimini de yaşamak ve yaşatmak istiyorum Duruya.
tayakadın 105
tayakadın 032
tayakadın 082
tayakadın 038
Baharcım nasıl olmuş fotolar :) Tekrar teşekkür ederimmmmm:)

Devamını Oku »

hala bilmiyorum...



Eskiden, ben çocukken, büyük cam şişede kola vardı galiba 1.5lt, depozitoluydu. Misafir gelince alınırdı. Tadı dahamı güzeldi, banamı öyle geliyordu, bilmiyorum...

Ketçap ilk çıktığında yine cam şişedeydi, azaldığı zaman dibine sert ve kararlı yumruklar vurmak gerekirdi dökebilmek için, daha mı güzeldi, öylemi hatırlıyorum, bilmiyorum...

'Kavuniçi' diye bir renk vardı boya kalemlerinin içinde, nereye kayboldu, bilmiyorum...

'Okul önlerinde hap vs satılıyormuş' diye bir söylenti yoktu, ama bir 'toz' bağımlılığı vardı, bakkalda satılırdı, şeffaf poşette. Leblebi tozu. Ne zevk alırdık, bilmiyorum...

'Alacakaranlık' modasına uzun yıllar vardı, ama yine mahalle bakkalımızdan temin ettiğimiz vampir dişliklerimiz vardı. Beyaz, plastik. Kim ne amaçla icat etti, bilmiyorum...

Lastik atlar, formumuzu korurduk. Ama illa ki Alman lastiği. Yani bir lastik oyunu icat etmişliğimizde mi yoktu, onudamı daha ucuza geliyor diye ithal etmiştik, bilmiyorum...

Misafirlikte annemin gösterdiği yere oturur, 'yok o çay içmez' dediği zaman, çay isteyemez, yaramazlık yapmayı aklımdan geçirdiğimde bie annemle göz göze gelir ve yapmamam gerektiğini gözünden anlardım. Anlardık yani topluca. Folik asit eksikliğimiydi, bilmiyorum...

Annem minik havlu şort giydiridi, köşesinde çapraz raket logosu vardı, uyumlu renkte bez ayakkabılarım vardı ve annem saçıma da aynı rekte örgü ipten bi bant takardı. Kendimi çok güzel hissederdim. 80.li yıllar :(

Sizin bilmedikleriniz varmı, arada bir aklınıza gelen?

Devamını Oku »