Çalınmış Saatler...



Eğer şanslı günümdeysem, sessiz, sakin, yanlız sabah saatleri günün en kıymetlisi oluyor. Çok sık gerekli şartlar bir araya gelmiyor tabi, ender zamanlar onlar... Duruşun okul koşturmacası olmaz da anneanne ya da baba okula bırakırsa, Demir kendini aşar da uzun uzun uyursa, Ferhat erken çıkmış ama çıkarken Demiri de uyandırmamış olursa... Hemen mutfağa koşup kahfemi hazırlıyorum, pazar gününden kalma gazeteleri okuyorum, blogcum seninle buluşyorum ama en güzeli sessizlikte kafamı dinliyorum... 

Sessizlik gerçekten nimet ve benim yüksek sese hiç tahammülüm yok, muhtemelen hatırlayamadığım bir yaşlının fena ahını aldım ki, artık bende o lanetli cümleyi kuruyorum;
- susuuun çocuklaaaaarrrr bağırmayınnnn, kafam götürmüyooorr...

Daha önce bahsetmişimdir belki, evdeki çocuk sayısı klasik hesaplamalarla doğru sonuç vermiyor, mesela 1 +1 = 2 çocuk değil, daha fazlası. Bir araya geldiklerinde müthiş bir sinerji! çıkıyor meydana. Çünkü birbirlerinin yemek, uyku, oyun gibi ayarlanmış düzenlerini bozuyorlar, örneğin, ses olunca daha az uyuyor, daha keyifsiz oluyorlar , daha az yiyorlar gibi gibi... Ama bazen de çok güzel kaynaşıyorlar, tarifsiz fotoğraflar veriyorlar, hayranlıkla seyrediyorum, o da ayrı...

Bu günlük yakınmalar bu kadar... Oooopppppsss Demir uyandı, görüşürüüüüzzz...

Devamını Oku »

ISLAK MENDİL TEMİZLİĞİ - bir dudunun hatıra defteri-




Bazı icatlar, kullandıkça mucidine dua okutturur, 'toprağı bol olsun, ışıklar içinde uyusun (o da nası bi oksimorondur, aman bana bu duayı okumasınlar hiç hazzetmem uyurken ışık sızmasından bile...) dedirtir', hakikaten hayatı kolaylaştırır çünkü. Misal ıslak mendil...

Bebek popişi temizliğinde nasıl kullandığımı burda anlatmıştım, iki çocuğumda da bu yöntemi izledim. El-yüz temizliğinde kullanamıyorum, kendi ellerimi bile silmem, tenime değmesinden de hazzetmiyorum o ne idüğü belirsiz sıvının. Galiba bu nedenle bir türlü taşıma alışkanlığı da edinemedim. Çantama atmak hiç aklıma gelmez, çocuklara rağmen. Kii bu bir problem değil, mutlaka ihtiyaç hasıl olduğunda -otobüs, minibüs, sinema, tiyatro farketmez- anında bir yaprak ıslak mendil ikram eden bir teyze beliriverir. Hatta hiç tanımadığınız biri size ıslak mendil uzatırsa, şaşırmayın, alın, kullanın. 

Hele ev temizliği konusunda öyle geniş bir yelpazeye sahip ki, alışveriş listelerinin demirbaşı olması boşuna değil bu güzide icadın...

Aniden kapımı çaldı, çek bir yaprak, bir yüzüyle sehpanın tozunu, diğeriyle tv.un kirini pasını, temiz kalan köşesiyle de şööyle bir parkelerin üstünü siliver, aç kapıyı, misafirini buyur et! Halıya yağlı lekeler mi damladı, çıkaramadığı leke çeşidi yok, anneanne eli değmiş gibi, üç silmede leke kayboldu!

Dr.um programında izledim, yarıdan açtım kim bilmiyorum ama  konuya vakıf olduğunu sandığım, otorite gibi duran biri anlatıyordu; ıslak mendille kullan-at temizliği aslında su ve enerji tasarrufu sağlıyormuş. Malum su çok kıymetli. Pek te mantıklı gelmedi sanki ama??? Amaaann nebileyimmmnebileyimmm...

Not : hepimizde var dimi şu hastalık; mutfakta işi bitince iki yaprak kağıt havlu koparıp elini kurularsın amaaa buruşturup atmazsın bi te tezgahın, masanın üstünü silersin, öyle atarsın... var dimiiii :)))






Devamını Oku »

Herşeyin bir çöpçüsü varmış...

 Hep aklımda olan bir şey vardı, kahfe fincanı koleksiyonu yapmak... Bir kaç çift kutuya kaldırıp unutmuştum. Bir gün kayınvalidemin salonunda aynanın önünde, üstüste toparlanıp bırakılmış birkaç fincan ve tabak çanak gördüm, fincanlar çok güzeldi, ve değişik modellerde sadece birer tabak ve fincan kalmıştı. Yani tam da benim sevdiğim gibi :) Neden ortaya çıkardığını sordum, atılacakları ayırdım dedi :) Tam da benim sevdiğim gibi... Birazcık çekinerek almak istediğimi söyledim, 'herşeyin bir çöpçüsü vardır! dedi, Elime geçerse yine ayırırım sana diye de söz verdi. Çok hoş, eski, ince porselen,ki tam da benim....ayynen.
 En sevdiğim parça, mütevazi koleksiyonumun da gözdesi olan, fotoğrafın ortasındaki bebek. 

 Dama desenli olanı Nergizcim, Turuncu çizgili olanı Medinecim getirmişti. Daha klasik görünenler, anlattığım gibi katıldı aramıza. Kalanını ben aldım ama, asıl istediğim, eskici dükkanlarını gezmek. O da beklemede... Aslında görüştüğüm insanlardan da ,son kalan tabak - fincanı bana ayırmalarını istemek te geliyor aklıma ama hep çekinip vazgeçiyorum.  Neyse burdan söylemiş oldum :)
Bu mutlu çift te,fincanları sakladığım kutuyu açınca elime geçti, bir de anısı var;
Levent'in düğününe gidecektik, Demire hamileliğimin son haftalarındaydı, o yüzden Duruşu almadık yanımıza. Evden çıkarken içim rahat etmedi, 
-istediğin birşey var mı? gelirken alayım, dedim
-gelin bebek. dedi. Giderken oyuncakçılara uğradık ama bilen bilir, artık oyuncakçılarda reklamları dönen oyuncaklardan başka pek birşey bulunmuyor. Öyle Oyuncak müzesi tadında değiller yani. Gelin bebek te pek popüler değil herhalde, hiçbirinde bulamadık. Sonra yemekte Ferhat pastanın üstünden bu porselen bibloyu alıp getirdi, eve döndüğümüzde Duruş uyumuştu, avucuna yerleştirdim bibloyu, sabah baktım uyanmamıştı, bibloyu da hala sıkı sıkı tutuyordu avucunda. Uyanınca şaşkın bir yüz ifadesiyle indi salona, güldürdü bizi...

İşte böyle günlükçüm, senin de yeni yılını kutlarım, 2013 te daha sık görüşmeyi dilerim...

Devamını Oku »