Asılacak kadın...


Pınar Kür'ün 80'lerde yazdığı bu kısa romanını bu sene okuyabildim. Ruh hastası erkeklerin öldürdüğü kadınlarla ilgili haberler beni de ruh hastası yapmak üzereydi neredeyse, kitapta bu sırada elime geçti.
Küçük yaştaki kız, zengin, yaşlı bir sapığın yanına veriliyor (buraya kadar çok tanıdık), adam, mahallenin erkekleriyle ilişkiye girmeye zorluyor kızı ve seyrediyor, evin kahyasının oğlu kıza aşık oluyor ve onu kurtarmak adına yaşlı adamı öldürüyor. Mahkemede biri kadın diğerleri erkeklerden oluşan hakimler, cinayeti kızın işlediğini düşünüyor, çünkü kız kendini savunamayacak kadar, ezik, hala şokta, hiç konuşmuyor. Kadın hakim, kıza inanıyor ama, erkek önyargısıyla başa çıkamıyor, suça memnuniyetle iştirak eden mahalleli suskun, sonuna kadar suçunu bağırarak itiraf eden kahyanın oğlu da sesini d
uyuramıyor, kızın sonu kitabın adından da belli, idam sehpası oluyor.

Pınar Kür, bu romanı, okuduğu 'gerçek' bir gazete haberinden çok etkilenerek ve rahatsız olarak yazmış. Yazım tekniği o dönem için yeni, ''bilinç akımı'' yani, olaylar, kitaptaki şahısları eş zamanlı konuşturarak anlatılıyor. Yazarın başı epey ağrımış kitap basıldıktan sonra, 'cinsel tahrik' içerdiği için defalarca dava açılmış, kitapları toplatılmış, ülkeyi terkedip gitme noktasına gelmiş, yapamamış. Böyle hastalıklı bir durumdan tahrik olanlar var ve bizim yargımıza göre çözümü bunu dile getireni susturmak...

Filmine zaplarken rastladım, açıp izlemeyeceğim eski bir filmdi ama sahneyi görür görmez anladım bu kitabın filmi olduğunu, kitapt
an kadar sarsıcı filmi de.
*****

Cumhuriyet bayramı kutlamalarıyla ilgili bu seneki 'gelişmeler' gerçekten beni çok rahatsız etmişti. Bu sene 19 Mayıs Atatürk'ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı için de bir ayar gerektiği düşünülüyor ki, değişiklikler yapılıyor,
Hürriyet'in haberine göre: Kutlamaların, 1 Ekim 1981 tarihli yönetmeliğe göre yapılması gerektiği ancak törenlerin kanun ve yönetmelikte olmayan bazı içeriklerle gerçekleştirildiği vurgulanan genelgede şu ifadelere yer verildi:

Derslere ilgiyi azaltıyor

“Kutlama törenlerinin hazırlık döneminin mevsim olarak soğuk bir zamana denk gelmesi nedeniyle sağlık sorunlarına yol açmasına, çalışma süresinin uzun olması sebebiyle öğrencilerin derslere ilgisinin azalmasına, motivasyonlarının düşmesine, gönüllü olmayan öğrenci velilerinin okullarla olan ilişkilerinin bozulmasına sebep olduğu yönünde duyumlar alınmaktadır.”

Okullarda kutlayın

“Kanun ve yönetmelik hükümlerine aykırı olmamak kaydıyla ve eğitim öğretimin aksatılmamasını teminen, mevzuatında belirtildiği üzere tüm gençliğin dahil edileceği formatta gerçekleştirilmesi uygun görülmektedir. Kanun ve yönetmelikte kutlamaların öğrencilerin katılımıyla yapılacağına dair bir hüküm de bulunmamaktadır. Bununla birlikte günün anlam ve önemi ile uygun kutlamaların okullarımızda ve öğrencilerimizin katılımıyla icra edilmesine devam edilecektir.”

Yazılacak, söylenecek çok şey var, içi boş, değerleri olmayan bir gençliğin, kime, hangi ulusa faydası olabilir? Ortak değerleri paylaşmaktan korkan bir milleti çökertmek ne kadar zor olabilir? Gençliği dershanelerde sınavlara hazırlanmak olarak görmeye başlayan aileler ve daha kötüsü bizzat gençler, bayramlarda bile bunu hatırlamayacak, motivasyonları düşmesin diye, hastalanmasınlar diye... Aslında 30 ağustos ta çok sıcak olur, Eminim bunun için de bir çözüm düşünülüyordur. Spor yapmayan, tarihini bilmeyen, sevmeyen nesiller, yetişmeye devam ediyor, bundan biz de nasibimizi aldık...

Lisede, Kandilli'deyken, 19 mayıs törenlerine Kuleli askeri lisesiyle birlikte, İnönü stadyumunda katılmıştık. Tören gününden önce provalara gittik, bayram günü, erkenden yine stadyumdaydık, gerçekten eğlenmiştik, çok güzel günlerdi, çocuklukla gençlik arasında, kaygısız günler... Bunu düşündüğümüzden daha tehlikeli görenler, durumdan vazife çıkarıp, kızların ve erkeklerin bir arada olmasını çok yanlış bulanlar, bunları da yazarı oldukları gazetelerde açık açık yazanlar var. Yuvarlak hatlarla yazdıklarının Türkçesi, kızların erkek öğrencileri tahrik edici biçimde giyindikleri, terbiye ve ahlaka aykırı durumlar içinde bayram kutlandığı...

Sonuç, kızlar, kadınlar mümkün olduğu kadar ortak hayatın dışında olsunlar, mümkünse evlerde otursunlar, erkeklere insan olmayı öğretmekle uğraşmayalım, tahrik olmamaları için kızlar bu bedeli ödeyebilir, çocuklarımıza birbirlerini karşı cins olarak değil, arkadaş olarak görmelerini öğretmek çok meşakkatlidir, zaten buna uygun ne eğitim sistemimiz, ne de idealist öğretmenimiz kaldı, mümkün olduğu kadar ortak paylaşımlardan uzak dursunlar... Ben çok üzülüyorum, çok fazla üzülen göremediğimde daha da çok üzülüyorum...

Devamını Oku »

KOMŞU KOMŞU HUUUU!!! AÇ KAPIYIIII!!!


Demir kucağımda camdan dışarı bakıyoruz. Kar bazen artıyor, sonra duruyor.
Tombiş komşu teyzeler, çiçekli etekleri, patik üstüne giydikleri terlikleri, üstlerinde buz gibi havaya rağmen örgü yelekleri, bir bloktan ötekine giriyorlar. Ellerinde bez çantalar, içlerinde de muhtemelen el işi ekipmanları var. Çeyiz mi yapılıyor, lif mi örülüyor, yedek yelek mi, bilmiyorum.
Yine kuvvetle muhtemel, habersiz, ‘çat kapı’ başka bir komşu teyzeye gidiliyor. O evde yoksa da başka daireye artık, üretim devam etmeli!

Ev işleri çabucak bitmiş, akşam yemeği ayarlanmış. Belki dünki biber dolmasının yanına makarna pişecek. Akşam da yapılabilir, rahatız. Gidilen istikamette de, günlük rutinler çoktan tamamlanmış, ev derli toplu, ‘çat kapı komşu’ için ortam hazırlanmış. Endişeye gerek yok, her şey yerli yerinde.
Belki aynı konular tekrara düşecek, belki yeni gelişmeler var. Türk kahfesi mi? Sanmıyorum. Bence çay içerler bu saatte. Uzun sohbetlere çay demlenir. Patates salatası mı? Kısır mı? Ya da sadece galeta. Tv. açık olmalı, ‘ka dın’ programları göz ucuyla izlenmeli. Konulara hakim, gelişmelerin takipçiisiyiz!

-Ben Esra’ya bakıyorum, Handeyi sevmiyorum!
-Bu akşam hangi film vardı? (dizidir bahsedilen)
-Bakim senin motife, çok güzelmiş, eline sağlık, örneğini alıimde bende öriyim fiskosun üstüne. (Hala varmı o gereksiz sehpalar? Kim koymuşki bu çirkin adı? Bu seksenler bütün dünya milletlerini kepaze etmişmidir acaba?)

Çayın orta yerinde yine kapı çalar, diğer daireden gelen olur, kapıdaki fazladan terlikler, dikkatli komşuların gözünden kaçmamıştır.

Akşam üstü ‘ ben kalkıyım’ demeye başlar misafir, ama ağırdan alınırkalkış eylemi, kuleden izin gelmeden kalkmak olmaz! El bez çantaya bir uzanır, bir bırakılır usulca koltuğun kenarına.
Ev sahibine de;
-Oturun daha erken! Demek düşer.
Gelen cevap;
-‘Kalkıyım, oğlan okuldan gelicek, açtır’ ya da
-‘ Pirinç ıslamıştım, pilav yapıyım kız gelmeden’
olur herhalde…

Yavaş ama oldukça yavaş ev boşalır, davet diğer komşuya geçer, sanıyorum ki yazılı olmayan bir kuraldır, komşuculuk teamüllerindendir ‘sıra’yı takip etmek.

Akşam oluyor. . Yazlık terlikleriyle bloktan bloğa bir akış başladı. Komşu teyzeler için eve dönüş vaktidir. Bu saatlerde biraz yoğun oluyor asansörler, trafiğe kalmamak lazım.


Benim kapımı çat kapı misafirler çalmıyor. Ben kimseye habersiz gitmedim ki, kim gelsin bana. Hiç o kusursuz ev görünümünü oluşturamadım ki, içim rahat komşuculuk oynayayım. O kadar titiz, temiz, derli toplu ki benden gayrısı, hep içimde bir ‘ayıplanma’ korkusu.

Bir müddet ben de komşuculuk oynadım kendi yaşıtlarımla, ‘denedim’ daha doğrusu. Yine de hiç ‘alo’ demeden gitmedim kimseye. Benim gibi herkes korkuyordur, ev halinbi sergilemekten gibi geldi hep. Rahatsızlık vermekten korktum. Müsait olduğunu duyduğum halde, bu sefer de ‘’telefonda, ‘hayır’ diyememiştir de aslında pek ağırlamak istemiyordur kimseyi’’ endişesi bırakmadı yakamı. Herhalde ben de gerildim, karşımdakini de gerdim…Açmadı beni…Sıkıldım hep, yerime oturdum ve kalkıp evime dönmek istedim. Kültür-sanat muhabbeti beklemiyordum tabiki ama bu kadar klişeyi de bünyem kaldırmıyordu. Yürütemedim.

Şimdi de bakma günlük, eğlenir gibi durduğuma, komşu teyzelerle. Hayranım geliştirdikleri bu teklifsiz iletişime aslında. Onlar mutlu kendi ortamlanda ki, aslolan da bu. Bu kadar rahat görüşebiliyormuyuz biz, telefonla aramadan, face’den mesajlaşmadan, buluşmaları erteleyip erteleyip, beceremeyince ucu açık ‘ görüşelim mutlaka’ lara hapsedip köreltmiyormuyuz ilişkilerimizi? Bilemiyorum…

*** görsel benim çok yaşlanmış halim...







Devamını Oku »

Çoktan Seçmeli Post


Yılbaşı çikolatası atlanmadı tabiki bu yılda. Havalar çok soğuk olduğu için gidip seçemedi anneannesiyle. Şu da var ki, Duruş her sene daha hızlı bitirmeye başladı çikolatasını. Bu sene, kaşla göz arasında orta boy bir kedi yavrusunu mideye indirdi. Karini de yemesinden korkuyoruz!!!

Sermayeyi süpriz yumurtaya bağladık bu sene. Şirinler çıkacak diye, her markete girişimizde alıyoruz, anneanne- babaanne seferber oldu kolleksiyon tamamlanacak diye. Tabi her yumurtadan da şirinler oyuncağı çıkmıyor. Genelde hayal kırıklığı diyebiliriz.

Duruş iki ay okula ara vermiş oldu. İst.da olduğumuz için uzak kalıdı okulundan. gördük ki, Duru da biz de okulda olmasına çok alışmışız. O da sıkıldı, biz de bunaldık. Bir de kardeşinin gelişi ve dalganan duygusal durumu, bazı huy değişikliklerine neden oldu. Televizyon kısıtlaması kalktı, canı çok sıkıldığı için bütün gün tv. izlemesine göz yumduk, ki zaten kumandayı elinden almak mümkün değildi. Kumandayıdayı o kadar sahiplendi ki, otururken, biri alır endişesiyle çaktırmadan arkasına saklayarak oturur hale geldi. Yine de aşırı doz çizgi film almasına rağmen mızmızlığı, aksiliği devam etti.

----Serkanla aralarında geçen dialog;
Duru; gündüzleri tv benimdir, bunu bilmiyomusun?
serkan; hayır bilmiyordum, öylemiydi?
Duru; evet! Bu evin kuralıdır bu!
----Akşam geçen dialog;
Serkan; e akşam oldu ver hadi kumandayı.
Duru; Hayır, kuralı değiştirdim, akşam da benim artık!


Evde oluşunun sakıncalı bir yönü de, abur cubur konusunda da sabırla inşa ettiğimiz kalenin yine sabır ve tevekkülle, günden güne yıkılmasıydı.
Can sıkıntısına bulunan anlık çözüm genelde, 'hadi markete gidelim' olunca, marketten de Duruşun eli boş çıkması söz konusu olmayınca, bir gün içinde mutlaka
-bir miktar çikolata + falım sakız + süpriz yumurta + bir pingui-- değişmez menümüz oldu.
Hala ayakta kalan kalenin birkaç taşı da (cips, jelibon, bonibon, bisküvi, meyve suları, gazlı içecekler vs.) yıkılmadan döndük evimize...

Okula döndükten sonra Duru için öğretmeninin gözlemi, olumsuz değil olumlu değişikliklerin olduğu yönünde. Duruş eskiden olduğundan daha fazla ön plana çıkma eğiliminde imiş...

Cumartesileri yine anneanneyle tiyatro günüydü. Bizim birlikte gittiğimiz bazı oyunları da İst. tekrar seyrettiler. Yeni olarak ta birlikte sinemaya gitmeyi eklediler.
Döndüğümüz akşam anne annesine sarılıp;
- 'seni hiç unutmıycam anneanne' dedi ve bizi hem güldürdü hem de düşündürdü Durucum...

Devamını Oku »

Demir + Hasta Duru


Çok sevdiğimiz 'eskrim' duruşu, süpermen uçuşu da olabilir, yanlış anlamaya hiç gerek yok!

Günlükçüğümü biraz ihmal ettim, diğer çocuklarımdır bahanem. Anneanne tatil köyünden kesin dönüş yapınca, iş-güç-yedir-içir meşgalesi, yorgunluk uykusuzluk vs... 'boş vakitlerinde kitap bile okuyamaz, zaten boş vakitte bulamaz' haldeyim.

Eve döndük ama bir sürü poşet, çanta, ötesi berisi, ıvırkıvırı yığdık evin girişine, yerleştirmek için eksta iki fincan daha kahfe istedi bünye. Temizletip bıraktığım ev tozlanmış, temizlik tabi arkadan. Duruşun okula dönüş yapması işimi kolaylaştırdı, Demircikte uzun uzun uyuyarak yardımcı oldu annesine. Biraz da Duruşun yüksek perdeden sesi olmayınca hem iş yapıp hem kafamı dinledim, bazen huzur verdi, bazen de çok canım sıkıldı, kendimi yanlız hissettim. Sonra misafirlerle hareketlendi yine günler, geçti sıkıntımda.

Sadece sürekli evde olmak ve istediğim zaman dışarı çıkamamak klostrofobik bir stres yaratıyor bende. Duruyla evde olduğumuz zamanlarda tanışmıştık. Fanusun içindeymişim, hayattan soyutlanmışım gibi hissediyorum, şimdilik çok zorlamıyor, belkide iki çocuk buna da vakit bırakmıyor...

Duruş'un tasarımı bu uğurlar :) Yoksa manasız bi süsleme yapıp çekeyim, sanat olsun değildi amacımız:)
Hafta sonuna doğru, Duruşun ateş belirtileri başladı, tabi benim dünyam karardı yine birden, çok zordur Durunun hastalığı, yemez, içmez, her türlü tedavi girişimini reddeder, bir de son aylarda şuruplar kusturmaya başladı, en son iğne yaptırmak zorunda kaldık. Aynı gün de okulla sinema günleri vardı, evde dinlenmesi gerekirken, ikna edemedik ve okula gitti. Sinemada iyiyimiş ama dönünce ateşi yükselmiş, babasıyla eve döndüler. Demir solumda, Duruş sağımda yattık, Demire hastalık geçme riskini Allaha havale ederek, ateşli- kusarak ve inleyerek geçen gecenin sabahında ayaklarımı sürüyerek Duruşa nane-limon yapmaya çalışıyorum, bi taraftan Demir de başladı ağlamaya, odaya girdiğimizde nedense kafaları birbirine yaklaşmış ağlaşan iki çocuk bulduk. Ferhatla gülmeye başladık,
-niye ağlaşıyoki bunlar? dedi
-garip onlar, kimsesiz, başbaşa verip ağlaşıyolar hep! dedim.
Gün bir şekilde bitti, akşama misafirlerimiz vardı, onları da ağırladık, bende çok korktuğum Demir + hasta Duru sınavının vizesini vermiş oldum, umarım finali daha kolay olur, büte kalmayız...

Bu arada, ben yazana kadar Duruş iyileşti, atlattık, Demire geçmedi, anne sütü koruyor sanıyorum, çok teşekkür ederim güzel yorumlara...

Devamını Oku »