Kapadokya Kurabiyesi ?


Cumartesi Eren'in doğumgünü vardı. Bu ara çok popüler olan kurabiyemizden yapıp götürdük. Kapadokya'da, çok beğenince tarifini almıştık, adı Kapadokya kurabiyesi kaldı. Doğumgününde de tarifini alanlar oldu, adını aynen 'Kapadokya Kurabiyesi' olarak yazdılar. Ne alaka diye sormadılar iyiki.


Duru Süngerpop'un ayakkabısını kopardı, bir de geçip doğumgünü çocuğunun yerine oturdu, hediyesini verdi, oynadılar, iyi vakit geçirdiler sanırım.

Eve dönünce, büyük anneannenin geldiğini öğrendik, önce onu görüp sonra ist.a geçmeye karar verdik. Çok acil toparlanabilmek için baya efor sarfettim, Aynı anda Durucuma balık pişirip yedirmeye çalıştım, ama pek başarılı olamadım, sonra yavuzcum gelip aldı bizi, çocuklar yine kendi hallerinde oyuna daldılar, bizde tabaklar elimizde, peşlerindeydik. Ve bu döngü böyle devam etti...


İst.a 12den sonra varabildik. Süpriz yapıcaz ya haber de vermedik ama girince biz daha çok şaşırdık, kıslar da gelmiş, güldük 3 e kadar, güzeldi muhabbet.

Devamını Oku »

Ne yazıkki resim değil, çerçeve arıyorum!


Havalar ısındı, bahar geldi derken, yine kaçtı güneş. Çocuğumu bugünde tv illetinden uzak tutabilmek için bunu icat ettim. Biraz araştırdık, evde boş çerçeve bulabilmek için, sonra düğmeleri bulmak ta çok kolay olmadı ama yılmadım. Anayım ben. Çocuğumun aktivitesi için herşeyi yaparım. Anneanneye süpriz yapıcaktık , içine resmini yerleştirdik ama Durucum hemen söyledi tel.da. Neyse ki fazla ayrıntı vermedi. Birazcık süpriz olabilir hala.




Bunu seyrettim. Bişey beni lanetledi mi bilmiyorum. Hangi filmi seyretsem içinde bi çocuk, en acıklı haliyle bana bakıyor. Bu filmde de çocuk var, açlık var. Bizim gibi 'olamaz, allahımmm, çocuğum bugün folik asiti 3 gr. eksik aldı' derdindeki pipirik anneler için korkunç acıklı bir film. Babam ve oğlum'da ağlayan, bu filmde komaya girer. Wallahi beni bile mahfetti. Sen otur bi ağla bi ağla, tam toparlanıyorum, Duru geliyo aklıma bi daha kopuyorum. Neyse, daha iyiyim şimdi ama bugün Duruyu yüz kere fln öpmüşümdür herhalde!

Devamını Oku »

Bebek ziyaretleri



Benim bebeğim önceki gün öğleden sonra, bebek görmeye gitti. Park arkadaşının kardeşini görmeye. Aynı akşam da, babamızın arkadaşının ikiz bebeklerini görmeye gittik. Duru çok memnundu halinden. Çok şirin ilgilendi ufaklıklarla, sakin sakin yanlarına yaklaşıp inceledi, 'anne buraya yatıralım, anne kucağımıza alalım ,anne adı neee, napıyooo? bir sürü soruyla doldu kafası. Benim gözüme de kocaman göründü, bebeklerin yanında. Anladım ki, zor kısmı atlatmışız, artık çocuk olmuş, Durucum. Bu arada ikiz bebek bakımı, sanırım dünyanın ennnn zor işi, aman allahımmmmm...


Dün de evde miskinlik yaptık, Lost başladı çok şükür, 4 bölüm de birikmiş, aman da aman. Akşam Duru kankasıyla biraz dolaştı, avmde, market yaptılar. Havalanıp döndüler, işte böyleee...

Devamını Oku »

ÇOCUKLAR SORUN ÇÖZÜYOR



Kocamla Ejder Kapanı'na gittik, film başlayana kadar, Kadiköy'de antikacıların olduğu bir sokak var, biraz gezindik. İlginç bir yer, çok fazla ıvır zıvırla dolu dükkanlarda var, içi Dolmabahçe sarayı gibi görünenler de. Mesela çocukluğumuzdaki polis arabalarını toplamış biri, kutunun içinde aynı model birsürü polis arabası. Neden yaptın adam böyle birşeyi? Birgün eski oyuncak polis arabaları borsası yükselir diyemi piyasadan topladın? Çocuklar birgün mutlaka kıymetini anlayacak bu nadide oyuncağın diyemi düşündün? Yoksa rahatsızmısın? d) hiçbiri.
Bıraksalar saatlerce bakardım ben, bırakmadılar.

Film de iyiydi. Esinlenme var - diyorlar- varsa da güzel esinlenilmiş, oyunculuklar da 1 numara, Uğur Yücel süper oynamış, çok beğendim.
*Nefes'i yeni seyredebildim. Çok sarsıcı , çok etkilendim, çok üzüldüm seyrederken, sonrasında da günlerce düşündüm, aklımdan çıkmadı.

* Bir güzel film daha; Deli Deli Olma. Çocuklar bu işi biliyor. Çok sevimli, bilmiş bir kız çocuğu var, adı da; ALMA!

* 'Up in the air' Diye bil film, bence ilginç, güzel olmuş. Senaryo ödülü de aldı sanırım. Bizim Orhanın anası da oynuyor, hatunu beğeniyorum çok.

Geçen yaz Beyoğlu sahaf fuarına son gününde yetşmiştim, aldığım kitapları daha yeni elden geçirebildim. Biraz hızlı bir tur olmuştu ama iyi parçalar toplamışım, bayıldım kitaplara. Yeni bir tür öğrenmiş oldum, çok kısa öyküler. _kısa öyküler değil- Ben böyle bir yazı türü olduğunu bilmiyordum.
Kitabın adı; Hayat Kısa Proust Uzun Çok Kısa Öyküler Antolojisi. 1960-90 arasında yazılan çok kısa öyküleri derlemişler. Bir kaç siteye baktım ama tükenmiş görünüyor. Zaten eski basım kitaplar, ilgilenen yine eski kitap satan yerlerden bulabilir gibi görünüyor.
Bir de örnek;"san josè'de tek odalı bir dairede keman çalmayı öğrenen bir adamla yaşamak çok zor." boş altıpatları polise verirken söyledigi bu oldu kadının (richard brautigan, revenge of the lawn)
Evet, öykü bu kadar, söylemiştim çok kısa diye :)


* Diğeri; Çocuklar sorun çözüyor. Farklı yaşlardaki çocuklara, bir sorun anlatılıyor, resimli, anlatımlı bir çözüm üretiyorlar. 'Kediyle köpeğin dövüşmesini engelleyin, eğlence makinesi tasarlayın' gibi konular verilmiş. Çocukların yaratııcılığına inanamadım, çok sevimli çözümler buluyorlar. Yazar bunları yorumlayıp analiz etmiş. Duru'yla birlikte denemek için sabırsızlanıyorum. Tabi biraz daha büyümesini beklemem lazım _aysun sakin sakinnn_ Kitaptan alıntı;
''Seçilen sorunların aslında belirli özellikleri var. Kedi ve köpek problemi, psikoloji ve güdülenme içeren politik bir sorundur, polis ve kötü adam, ahlak yargılarını içerir...''
''Öğrenimde dört tür insan olduğu sık sık söylenir; aptallar,düzenbazlar,edilgenler ve sabırsızlar. Sayısız sabırsız insanla karşılaştım, ancak bunların sistemi yönetmediği ve kısa sürede kenara itildiği çok açık. Diğer kategorilere gelince; pek fazla aptal ve düzenbaz olmadığına inanıyorum; yine de etkileri sayılarıyla orantılı olmayabilir. Çoğunluk edilgenler kategorisinde -kendi içlerinde edilgen oldukları için değil- eğitim sisteminin kendini koruyan karekteri öylesine güçlü ki, onlar etkinliğin yararı konusunda umutsuzluğa kapılıyorlar. Eğitim sisteminin, iki işlevi mükemmel biçimde yerine getirdiği söyleniyor, kendi bünyesindeki iş olanaklarını koruyor ve çocukları evden uzakta tutuyor.''


Hemen hepimiz, aynı eğitim sistemiyle eğitildik(!), hemen hemen hepimiz, aynıyız. Fark yok. Bizim çocuklarımızda, birbirinin aynısı olacak, biz birşeyler yapmazsak. Bizlerde bunun için onlarla oynuyoruz, konuşuyoruz ve yaptıklarımızı yazıp paylaşıyoruz değilmi blogcu anneler?

.

Devamını Oku »

Uyku düzeni


Durucum bu atmosfere öğleden sonra adım attı, ilk gece halinden hiç memnun görünmüyordu, belki de dünyaya gelişi kendi istediği şekilde olmadığı için, alıştığı ortamdan aniden koparıldığı için kızgındı. En azından, olması gerektiği gibi sütü hazır durumda onu bekliyordu ve hiçte az değildi, bu gün bu şartlarda,bunu her bebek bulamıyor:( Yine de benim yanımda sütünü içerken sakin ama sepetine yatınca huzursuzdu, ben kalkamıyordum, annem kucağında gezdirerek, hiç uyumadan geçirdi geceyi. İkinci gece yine aynı durum tekrarlandı, hemşireler burun aspratörüyle burnunu kurcalamaya başladılar, kafamı çevirdim, gazı var, çok gazlı bir bebek dediler, 'eywahh' dedim içimden sonra anneme 'yanıma yatıralım belki benim yanımda olmak istiyordur' dedim, ve Duru sakinleşti, mırıl mırıl uyudu gece. Bunu da sıksık annemle birbirimize hatırlatıp, sevgiyle dönüp bakarız Duruya :)

Eve dönüşte, tüm görmemişliğimizle hiç kucağımızdan bırakmadık Duruyu, ağlasa da ağlamasa da kucaktaydı, allahtan cildi çok hassas bir bebek değildi, sürekli öpüldü, gezdirildi ve bu böyle bir ay kadar devam etti. Sonra herkes evine döndü, Bende kucak delisi bir çocukla başbaşa kaldım, bu da bana ders oldu! Başka çocuğum olursa, yatağından kaldıranı kovalarım. Neyse, ilk ay yanımızda, ikinci ay bizim odamızda beşiğinde, üçüncü ay da odasında yatmaya başladı. Herkesin odasında yatması gerektiğini öğreticem ya, yanımızda yatırmıycaz ya, inat ettim, emzirmeyi bırakana kadar, gece uyandığında yanına giderek, uyuyunca tekrar odama dönüp yarım saat sonra tekrar kalkarak, kendimi telef ettim. Uykusu son birkaç aydır yetişkin uykusuna benzemeye başladı, yani akşam yatıp bazen beni hiç çağırmadan sabaha kadar uyuyor, arada bir gece beni çağırıyor, hatta çok komik bir çağırma şekli var;
-annecimm, nerdesin annecim, yüzünü göremiyorum anne, nüften gelirmisinn?
aynen böyle bağırıyor. Işıkları tamamen kapatıyoruz yatarken, ben rahatsız olduğum için, bir de okumuştum, karanlıkta uyumak daha dinlendiricidir, bebekler ve çocuklar içinde uyku alışkanlığı kazanmaya yardımcı olur, diye.

Uyku saatlerini de şöyle ayarladım; ilk aylarda hafif bir gaz sıkıntısı ve kucak alışkanlığı nedeniyle, hoplatarak, gezdirerek, kucakta ve gece 1-2 arasında gece uykusuna geçiyordu. Süt için birkaç saatte bir uyanarak sabah 5, 6 ya kadar uyuyordu. Erken uyuma alışkanlığı için yavaş yavaş daha erkene çekmeyi denemeyi düşündüm. Annem bile, 'bebek daha, oo öyle kolay olsaaa' şeklinde yaklaştı ama düşündüğüm gibi oldu, 3-4 ay içinde akşam 9'a ayarladık yatış saatini. Tabi işimi kolaylaştıran, Durucumun gece uykusunu anlayan bir bebek olmasıydı. Öğle uykusunu çok nadir aksatmışızdır, 1 saat kadar öğlen uyuyor. uyumazsa da hiç çekilmiyor!
Şimdi 27. ayında, sabah koğuş kalk; 8, öğlen uykusu 1,akşam yatış 10-11.


Uyuma şeklinden de bahsedeyim uzatmışken; Kucakta hoplatarak gezdirerek uyutma giderek zorlamaya başladı, ilk aylar bebeklerin kilosu hergün artar bildiğiniz gibi, annem, ayakta sallamakta ısrarlıydı, büyükler bunu severler yine bildiğiniz gibi, bende yine okumuşum, beyne olumsuz etkileri olabilir sallamanın fln şeklinde, gezdiriyorum Durucumu habire kucağımda. Sonrasında bilek eklemlerimdeki çıkıntı olan kemikler, sivrilmeye başladı, bir sürede çok sevimsiz metal bileklikleri kullanmak zorunda kaldım. dr. geçmezse ameliyat dedi, bir daha da uğramadımzaten yanına. Efendim sonrasında geleneksel yöntemlerin kıymetini anladım, oturdum yere, ayama aldım Duruyu, kendi kendime dedim ki;
-ama bu çok rahatmış!

birkaç gün öncesine kadarda bu rahat yöntemle uyutuyordum Durukız'ı. Geçenlerde güzel bir gelişme oldu, kendi kendine uyumaya başladı Duru. Bu da beni çok mutlu etti, işim azaldığı için değil, büyüdüğünü gördüğüm için, kendi kendine yetmeye başladığı için. Bu kadar uzun yazmamın sebebide budur. Kendime bağımlı yetiştirmek istemiyorum, kendimi de sürekli uyarıyorum ama başka önemli şeylerde yapmam lazım. Artık kendi kendine yemek yemesi gerek. İstediği kadar ama kendisi yemeli. Aslında geç bile kaldık. Bunu hep yapmak istedim ama erteledim, daha çok yedirebileyim, daha az dökülsün vs. diye. ama artık yemek masasında ve karşılıklı oturarak yemek yememiz lazım. Bunu da burdan yazıyorum ki, kararlı davranabileyim. Sonra da tuvalet eğitimi var, iş çok yani günlük.

Devamını Oku »

Hediyemiz geldiiiii



Aslında biraz olmuştu geleli, evde bizi bekliyordu, Durubal çok heyecanlandı paketi açarken. en çok ta kartı inceledi. Önce ben okudum, sonra aklında kalanları tekrarlamaya başladı, okur gibi yaparak.
-Anne nerden geldiii, annee kim yazmışşş, anne Yiğit nerdeee, annee.... şeklinde hızla çoğalan sorularını cevaplamaya çalıştım. Akşam babasına okudu kartını, tek tek gösterdi, çokk sevindik Yiğitcim, umarız sende beğenirsin Durunun hediyesini, İzmir Karşıyaka'ya sevgiler...
Özden yeni organizasyonlara hazırız , biz daha yeni ısınıyoruz:)

Bunlarıda yabancı bir blogda gördüm, Duru uyurken yaptım, kalkınca takmama yardım etti, en güzeli de balkonda oyalanırken pırasalı makarnasını bitirdi hiç nazlanmadan. Balkonda küçücük, ikimiz zor hareket ediyoruz neredeyse ama çok hoşuma gidiyor burasıyla uğraşmak. Aslında kapatmaktaki amacımız, ıvır zıvır koymaktı ama ben çok sevdim, Duruda öyle sanırım. Ya da ben seviyosam oda seviyodur mutlaka! Başka planlarım da var, kafamda, çok güsel olucak...



Başka planları gerçekleştirmek için uygun dal arayışındayım fekat, bulduklarımı getirmeyi unutmuşum pöffff.


Tutunacak bir dal ararken, Duru'dan inciler;
-anne ne gün geçiriyoruz, dimi?
-evet tatlım
-Hiç kucak istemedim!
-Harikasın.

-Anne biz bu kediyle tanışmışmıydık?
-evet, Zarifeyi hatırlamadınmı Duru?
-hııı.
-Zariffff, neden bizi koşturuyorsun? Zariiffff...

Devamını Oku »

İki yaş sendromunun en şeker hali


Birkaç gündür fırsat bulamıyorum bloglamaya, Durucum ve günlük işler ne kadar yorucuymuş, unutmuştum annemde, Durucum içinde sınırsız eğlence vardı, adapte olmaya çalışıyoruz yani ana-kız.

Durunun banyo keyfi, anneanne dayanamamış kuzuya. Duruda bayıldı, inletti evi şen kahkahalarıyla. Çıkınca dedikki
-ne güzel oynadın dimi küveti doldurunca Duruuu?
Yine kaşları çattı
-küvet nee? dedi, bilmiyormuş tatlım.

Hafta sonu anneannesi Duruyu tiyatroya götürdü, Keloğlan'ı seyretmeye. Duru'nun favori hikaye kitabıdır. Durucum evde Aylin'in küçük süslü bi çantasını sahiplendi, içine garip garip şeyler doldurmuş;
-ittiyacım olan herşey var içinde! diye gezdi evde. Tiyatroya giderkende bırakmak istemedi. İçeri girerken hani arama öttürgeçleri olurya, annem ordan geçiyor, çantasını yan tarafa bıraktı fln, Duruda farkedince koştu geri döndü, çantayı yan tarafa bıraktı, kendisi geçti öttürgeçten. İki yaş sendromunun en tatlı hali buydu, yoksa çekilmez walla.

Devamını Oku »

Sevgililer günüymüş


Biz kutlamıyoruz. Eskidende kutlamazdık. Birileri belirlemiş diye koşup hediyemi alıcaz yani? Romantikti takılıyoruz bugün? Peeehhhh... Bide kırmızılar kalpler, çikolatalar fln...
Ama burda güzel fotolar var:)

Devamını Oku »



"Gerçek bir nesneyi resmetme isteği kesinlikle çocuktan gelmelidir.Eğer çocuğun anne-babadan tek onay aldığı nokta gerçekçilik olursa, sanatsal çalışmalarla geçen üç yıl bütün önemini yitirecektir. "

Zerrin Kehnemuyi'nin Cocugun Gorsel Sanat Egitimi kitabinda bu konuda soyle yaziyor:
"Buyuklerin cocuk resmine bakarken takindiklari durum cocugun uzerinde cok onemli ve ciddi bir etki yapabilir. Ogretmen veya anne babalarin soyleyecekleri sozleri ozenle secmeleri gerek, aksi yonde kotu sonuclar verebilir. Cocuga yaptigi resim uzerine "Bu nedir? Ne demek istiyorsun burada?" gibi sorular sormaktan kacinmali. Ozellikle soyut bicimlere egilimi olan bir cocukta bu cok zararli sonuclar dogurabilir; onu sasirtir. Cocugu cevap veremez duruma getirir ve yaraticiligini zedeler. eger dogadan birsey yapmissa sorular onu bir oyku uydurmaya zorlamis olur. Zaten sanatina bagli konusma yapmak isteyen cocugu da hicbir zaman durduramazsiniz. Resmi, ogretmenine anlatir. Eve goturup anne babasina aciklar. Buyuklerin onu onemle dinleyip basarisini kutlamalari en dogru yol olur."

Çocuklar 1 yaşında kağıt ve kalemle tanıştırıldığında, ancak birkaç çizgi çizebilecek durumdayken, 2 yaşından itibaren ilk gerçek karalamaları yapmaya başlar.. 2-3 yaş döneminde, gördüğü şeyleri ya da çizmek istediği belli bir nesne-durumu değil, sadece o sırada içinden gelen, aslında “bedeninin istediği” şeyleri çizecektir. İlk aylarda kırık dökük kısa çizgiler, sonrasında ince motor becerileri geliştikçe karışık- iç içe geçmiş yuvarlaklar çizmeye başlarlar. Hedefi olmaksızın bir şey yaratır ve sonunda yarattığı şeye bakmaktan büyük haz alır. Temel olarak, bu önemli karalamaları görülebilir duvarlara, buzdolabının üstüne vb. asmak, resim yapmaya değil aslında sadece yaratıcı olmaya özendirecektir.

Yaratıcı becerileri ketleyen önemli bir tehdit: boya kitapları. Uzak durulmasında kesin olarak yarar var. Çocuğa neyi ne renkte ve ne şekilde boyaması “gerektiğini” gösterdiklerinden, yaratıcı sürecin oluşumunu önlemektedir.

Montessori mail grubunda elif ve psikolog Filiz Kaya paylaşmış.

Devamını Oku »

Ne güzel bi gündü!





Bizim kızla bugün, park yaptık, yürüyüş yaptık, tiyatroya baktık, kaçırmışız, yarın artık, kedi köpek sevdik. İçeri girerken Durucum,
-anne, ne güzel bi gündü! dedi, nereden öğreniyor bilmiyorum beni böyle mest etmeyi...
Sonra da güzellik uykusu, çorba saati derken, saat 4 oldu.
Anneanne spora gitmişti, gelişini camda bekledik. Duruya misket söz vermişti, misketler de gelince, hemen sehpa ters çevrildi, misketler suya salındı, üst baş ıslandı, oynadık,oynadık...
Akşamda Aylini duraktan almaya çıktık, gelince de 8 de calliou saati, bende oturup yazmaya fırsat buldum işte, işte böyle günlük.

Örgü dergileri vardırya, Burda vardı mesela, ondaki çocuklara benzedi böyle.

Devamını Oku »

Büyüksün Calliou


Duru iki gündür misafir ağırlıyor. Anneannesi Duru yokken Deniz ve annesiyle tanışmış, Duruyada tel. da anlattı,
-Sen gelince Denizi çağırıcam oynarsınız...,
Duru da asabi bir ses tonuyla;
-Deniz falan istemiyorum' dedi. Ama beklediğimden güzel oynadılar. Pencere önünde şarkı söylemeler, evcilikler, calliou muhabbetleri...
Dünyanın ennn yılışık kedisi Paslı da camdan ayrılmadı, bu kadar yapışkan kedi görmemişsinizdir, ensesinden tutup dışarı atmaya çalışıyoruz, ense yapışıyor elimize, uuuff ufff fena bi kedi. Sokak kapısını açınca karşımıza çıkan ilk basamağı benimsemiş, orda yaşıyor.

Ertesi günde Irmakla vakit geçirdiler, Irmak calliou cd siyle gelmiş zaten, böyle lost partileri veriliyorya şimdi evlerde, onun gibi, sınırsız, hesapsız kitapsız, ölümüne calliou seyredildi. Karnıbahar yediler ve calliou patatesi bu diye yutturduk, daha ne diim, büyüksün calliou!

Devamını Oku »

bir ki üç ; püfffff



Ayşecimle beraber doğumgünümüzü kutladık, eski günlerdeki gibi, Eskişehirdeki gibi...
Ayşe geçen sene iş dilemiş, bu sene huzurlu bir iş diledi, ben 1.level dayım, dileğim işe girmek, seneye de huzurlu iş isterim artık.


Bi pasta da duru için, tabiki üflemeden önce tadına bakıldı!

Devamını Oku »