nisan da bitti...


Durudan sonra bütün kalelerime girildiği ve bütün hobilerim zaptdediği üçün kendime ayırabildiğim kısıtlı zamanlarda, okuyorum ya da ferhatçımla film seyrediyoruz. Genelde de başladığımız filmi bitmeden birimiz uyuya kalıyoruz ya da sonraki günün enerjisinden harcamamak için yarıda bırakmayı seçiyoruz. Bazen bir hafta sürüyor, bir filmi bitirebilmemiz. Bu ay Bunları seyrettim köşemizin ilk filmi, Dorian Gray; hiç beklemediğim kadar iyi çıktı.Oscar Wilde hikayesinden uyarlanmış, güzel güzel.
2. si The imaginarium of doctor parnassus; ki gerizekalı bir film, ama şaşırttı beni, şöyle ki, filmi seyretmeden herhengi birşey okumamıştım, afişine de dikkatli bakmadım. Kendime diorum ki ,
-bu esas oğlan, jony depp galiba, yok yok, judd love, yok canımmm colin farrel bu, yok yok hiç biri değil
aslında şuymuş, Baş rol oyuncusu, heath ledger, filmin büyük bölümünü çektikten sonra, evinde ölü bulunmuş, kalanını da yakın arkadaşlarından oluşan bi kadroyla tamamlamışlar.

3. numero; Vavien; ikili zaten malum, duruşları bile, sempatik. Film de ilginç olmuş. Ne çok yerli film giriyor vizyona, ne güzel filmler çekiliyor güzel yurdumuzda değilmi a dostlar...
4. film; 5 Vakit. Reha erdem filmi. Yavaş filmlerden ama 'Uzak' kadar değil! Ben beğendim. Çocuklar üzüldüğünde, doğaya karışmış cansız yatarken çekilen görüntüleri giriyor araya, anlamlı bir metafor eylemiş yönetmen.

5.Newyork, I love you, 15 ayrı yönetmenin çektiği aşk hikayeleri var, tabiki hepsi New yor^k'ta geçiyor, ve bir şekilde hayatlar birbirine değiyor. Zaten bu teknikle film çekmeyen bir biz kaldık. Yönetmenlerden biri de Fatih Akın, oyunculardan biri de Uğur Yücel. Film de eeeehhhh işteeee...
6. ve son The box. Kamuran abladan hazetmiyorum ama, film seyretmeye değer. Bazen gereksiz uzasa da sonunda toparlıyor ve finali için tekrar söylüyorum ki seyretmeye değer.

Seyretmek kolay tabi ama okumaya gelince yavaş kalıyorum, farkındayım. Ayşe kulin in biografilerini çok seviyorum, özellikle de geçmiş dönemleri de anlatıyorsa. Eski istanbul, Osmanlı imp. son dönemleri ve yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti, kalabalık bir ailenin yaşadıkları...

Önümüzdeki ay aynı yerde, aynı saatte...

Devamını Oku »

Deniz atı...



Pazar sabahı için Eskihisar da kahvaltı planı yapmıştık, ama sabah çok oyalandık evde, aşşağı inişimiz 12 yi buldu. Bir saat kadar da arkadaşların gelmesini bekledik, o arada ben Durunun kahvaltısını hallettim, Feroş ta bana
-Aysun, bugün ısrar etme, bırak yemesin! dedi ama elinde sarelleli ekmekle Durunun peşinde gezmeden de duramadı. Anne yüreğiyle kıyaslanamaz tabii ama baba yüreği de fena diil galiba!


Büyükler gazete okurken kıyıda dolaştık Durucumla, kurumuş bir denizatı bulduk, Duru hiç şaşırmadı, yerde yatarken gösterdim,
-bakkk bu nee , dedim
-denizatııı dedi, çok serin yaklaştı fosile, ben ondan daha çok sevindim.




Öğleden sonra da babamızın arkadaşı ailesinin yaşadığı köye davet etti, gittik, gezdik geldik.



Devamını Oku »

3te 2si bitti bile

Dün çocukları 23 Nisan sergisine götürdük. Siteden arkadaşlarıyla birlikteydi Duru. Elişi oyuncaklar, yatak takımları, maketler yapmışlar. Hatta calliou'lu örtüler de vardı. Bildiğiniz gibi kayu başbakan tarafından da bilinen, takip edilen bir karakter. Sonrasında da tiyatroya götürdük bizimkileri. oyun gerçekten güzeldi ama girişimiz tam bir faciaydı. Kapıya yığılıp hemen içeri dalmak isteyen 'büyük'ler yüzünden çocuklar eziliyordu neredeyse, insan olduğunu unutan bir kadın Ege'yi itekleyerek içeri girmeye çalıştı ve bunu çocuklara ayırılmış bir günde, çocuk tiyatrosunda yaptılar. Ön koltuklar kim olduklarını anlayamadığım 'protokol' ve şanslı çocuklarına ayrılmıştı. Onlar içeriye oyunun başlama saatini aksatarak, rehavet içinde, rahat rahat gelip 'yerlerine' oturdular. Çocukluktan öğrendikleri 'ayrıcalıklı insan olma' halinin tadını çıkardılar. Çocuk tiyatrosunda çocukları ezen 'açıkgözler' mi, tiyatro salonunda bile ayrıcalık peşinde koşan, görevlerinin halka hizmet olduğunu iddia edenlermi daha çok miğdemi bulandırdı, karar veremedim ben.







Oyun bittikten sonra bahçeye geçtik, dinlendik, çocuklar biraz daha oyalandı. Üç günlük pek tatlı tatilimizin ikinci gününü de cıpcıp yapıp koltukta uyuyarak sonlandırdı Tatlıdurum...

Devamını Oku »

23 Nisan



Duruyla Eylül'ü sabah stadyuma 23 Nisan törenini izlemeye götürdük. Yarım saat kadar ilgiyle seyrettiler, el çırptılar, sonra yavaş yavaş sıkıldılar, 'anne gidelim artıkkk nüfteeennn' demeye başladı Duru. Biraz da bizim teşvikimizle izlediler, bitmek üzereyken kalktık. Ben seyrederken, çok duygulandım, kendime çok şaşırdım ama gerçekten izlerken gözlerim doldu. Uzuuun uzun zaman önce 23 Nisan, sonra da 19 mayıs, bizim günümüzdü, stadyumdaki öğrenciler bizdik, şimdi kızımı izlemeye götürdüm. Duru da okula başlayıp, arkadaşlarıyla gösteri yaparken ağlarım, kimsede karışamaz!

Devamını Oku »

gecikmeli hafta sonu...


Bizim bahçedeki vişne ağacı. Beyazları giydi yine. Babam herkes için bir meyve ağacı dikmişti. Elma, armut, kiraz ve vişne var. Hepimiz bir meyve seçmiştik, dikmeden önce, bende vişne istemiştim. En güzeli benim ağacım. Çok meyve veriyor ve vişneleri koyu renkli, kocaman kocaman oluyor. Canım benim. Bitanem. Dikili ağacım benim. Ferhat ta geçen sene Duru için bir nar ağacı dikti. Anneler gününde limon ağacı almıştım benim anneme ve kocamın annesine. Annemdeki, geçen sene küçücük boyuyla iki tane limon vermişti. Bu bahar onuda budayıp bahçeye diktik, bakalım sevicekmi yerini...

Bunlarda sabah balkondan çektiğim külüs.kümülüs bulutları...


Duru hnm, hafta sonu yine sanat dolu bir gün geçirdi. Tiyatro sever gençler, etkinlik peşinde koştular yine. 'Bir temizlik masalı'nı izlemeye gittiler. Bende Aylin ve Ayşeyle buluştum, taksime çıktık, şampiyonda midye dolma ve kokoreç sonrası fransız sokağında takıldık beraber. Ayşenin yeni işini kutladık. Doğum günümüzde dilediklerimiz, gerçekleşti, seneyede birlikte pasta üfleyip dilek tutmaya kara verdik. En alttaki resimde mikemmel profsynel makinada kusursuz bir teknikle çekildi...


Devamını Oku »

Renk alıştırmaları...

Duru, 8- 9 aylıkken, renkli bir oyuncağın içinden kırmızı arıyı seçip gösteriyordu. Sanırım ezberlemişti. Şimdi 2,5 yaşına girmek üzere. Renkleri tam olarak öğrenemedi henüz. Bazen sorduklarıma ilkinde doğru cevap veriyor ama ikincide yine karışıyor:)
Aslında endişelenmeye başlamıştım renk körlüğü ya da başka bir sorun belirtisi olabilirmi diye ama renklerle oynadıkça oturuyor gibi. Renklerin tonlamalarını ayırt etmek kafa karıştırıyor galiba en çok. Sıkmadan oyuna devam...
Kendi kendine 10 a kadar saymayı öğrendi. Öğretmeye çalışmamıştık. 5'te bazen takılıyor, bazen doğru sayıyor, çocuk programlarından öğrendi büyük ihtimalle.



Devamını Oku »

Ne olur ıslak ıslak, bakma öyle...

Önceki gün,
-dikkat ederseniz, 'dün' değil, 'bugün' hiç değil, nerde o günügününe yazılan yazılar, aynı gün girilen postlar, korkarım yakında 'haftalık' olarak devam edeceksin, yayın hayatına-

evet, önceki gün, sabah küçük balkonda sabah sütü ve sütü bitirtebilme amaçlı ali cengiz oyunlarıyla güne başladık, sonra Tülay aradı, tiyatroya davet etti bizi, wallahi olabilir aslında, dedik, küçük çaplı bir organizasyonla, hazırlandık, çıktık, işyerine uğradık, Durucum resim yapıp, şekerleri bitirirken, bende biraz masamı düzenledim,

-ANNEEE GİDELİM ARTIK TİYATTOYAA, SIKILDIM BENNN, diye bağırıken Duru biraz daha bekle kızım, az kaldı yawwrucuğumm, bebeğim çıkıyoruz, derken, toparlandık, çıktık, yürüdük tiyatroya kadar, yürüdük derken, ben yürüdüm, Duru hnm,
-ANNE YORULDUM, KUCAKK, NÜFTENN AMAAA şeklinde rahat ve konforlu bir yolculuk yaptı.
Akşam bu konuyu anlattım babasına,
-çantam da ağır dı zaten, Duruda kucağımda çok zorlandım, bey, şeklinde dert yanarken, Duruçokbilmişten cevap geldi;
-ÇANTANI ALMA BİDAHA!
Güldüm sinirden, napim başka?






Duru hnm, çok yorulmuş olacakki, tiyatroya girip yerimize oturunca, ellerini yüzüne kapattı, İdil ve Defneyle hemen kaynaşamadılar, utandı bizimki, öylece uyuya kaldı kucağımda, oyun başlayana kadar kestirdi, sonra müzik sesiyle ve alkışlarla kendine geldi. Oyun çok güzeldi. Benim güzel papuçlarım. Palyaçolu robotlu, bebeklişebekli bir çocuk oyunu işte. Defneyi daha önce götürmüş annesi, ikinci seyredişleriydi.

Bitince de kızları bahçeye götürdük, yemek yediler, bizde onlarla uğraşırken, yemek yedik sanırım , pek birşey anlamadık. Bahçede balıklı bir süs havuzu var, Ferhat ta içine plastik nilüferler koymüş, süsleme amaçlı. Duruçokaktif, taktı kafasına, eline alıyor, bırakıyor, ellerini suya sokuyor, hadi oynasın diyorum, rahat bırak çocuğu diyorum içimden kendime, ama gözümde üstünde. Sonra nilüfer fazla uzağa gitti, sonra Duru daha ileriye uzanmaya başladı, sonra ayakları havalandı, Suya doğru kafadan girerken ben ayaklarından yakaladım, garson ensesinden tutu, ama bütün bunlar slowmotion geçti sanki gözümün önünden. Kollar tamamen suya girdi, çıkarıp koyduk kenara, sular damlıyo, kollardan aşşağı, Duruya baktım, sırıtmaya başladı, sonra hep beraber gülmeye başladık, bahçede oturanlarla beraber. Kollar içinde geçici çözümler bularak, babaannesine yolladım kuzuyu, işe döndüm, bugünü de böyle geçirdik günlük.

Devamını Oku »

SOBE

Yiğitin annesi, filiz, sobelemiş. Bende hep merak ederdim, sobe neki? mim ne nmk die. Teşekkür ederim Filizcim, öğrenmiş oldum:) Konu, 2009 neden iyi geçti imiş. Yani aslında bilemiyorum, 2009 iyi mi geçti? Bir tatsızlık olmasada vasat bir yıldı diyebilirim. Ferhatçım daha çok ekonomik sorunla boğuştu, malum, küresel kriz! Ben de her zamankinden daha çok eve mahkum bir yıl geçirdim, malum Duru ve uzun kış günleri... Hatırlanmaya değer anlar, Durucumun bize yaşattığı güzellikler ve sağlıklı, mutlu geçirdiğimiz günler elbette...
Sanırım ebe olma sırası da bende. Denizcim, sen ne düşünüyorsun bu hususta ?

Devamını Oku »

saaarı gelin...amannn...


Durucum önceki hafta sonuna doğru hafif hararet yaptı. Bir kaç gün ateşi vardı, çok yüksek değildi, ateş düşürücü şurubuyla atlattık. Anneannesine tel.da;
-ben hastayım amaaaa, gelmek zorundasııınnn ,
deyince, dayanamadı tabi anneanneyüreği, koştu geldi. Hafta sonunu, 'Duru tam düzelmeden tekrar üşütmesin' korkusuyla, evde bir türlü tamamlayamadığım işlerle uğraşarak, çay içerek, arada film izleyerek geçirdik.
Duru bu deniz yeleğinin kutusunu keşfedince, çok merak etti, anane şişirip giydirdi, bende konsepte uygun aksesuar konusunda yardım ettim, eee tabi birde fotoğrafını çektim hemen...

Devamını Oku »

.............


Karşı evin penceresine bazen oyuncaklar diziliyor. Ev sahibinin torununun geldiğini oyuncakları görünce anlıyorum. Tam bir hiperaktif, Arda, annesinin dinlenmesine, başkalarıyla görüşmesine hiç izin vermeyen, zor bir çocuk. Arda, hastalanmış, çok çokkk ciddi bir hastalık. Doktorun birkaç aylık ömrü kaldığını söylediğini konuşuyor, site sakinleri. Türk filmlerinden bir replik sanki, ama gerçek ve duyunca insanın kanını donduruyor. Tedavisi olmayan bir beyin tümörü, son günlerini mutlu geçirmesini sağlayın demiş aynı doktor, inanılır gibi değil. Duyduğumdan beri, zaman zaman aklıma geliyor, kafama darbe almış gibi, sarsılıyorum. Peki bir anne, baba, nasıl dayanabilir buna? Önceki gün Yağmurdan kaçarak eve doğru koştururken karşılaştık annesiyle. Arda nasıl dedim, daha kötü, duymuşsundur, dedi, gözlerimiz doldu, hiçbirşey söyleyemedim. Ne denilebilir ki? Sözün bittiği yer işte burası! Birsen'e sarılabildim sadece. Asansöre zor attım kendimi, 3. kata çıkana kadar ağladım, kapı açılınca toparladım kendimi, Duru, atladı kucağıma, sarıdık. Eve girince Duru karpuz istedi, önceki gece babası getirmişti, Durunun hoşuna gider diye dayanamayıp almış, içimden kalan yarısını Arda'ya götürmek, ziyaret etmek geldi, ama ya annesini, anneannesi daha da üzerse ziyaretimiz, belkide kimseye hiçbirşey anlatacak durumda değillerdir, diye çekindim. Birkaç saat tarttım kafamda ama gidemedim. Umarım Arda iyileşir, umarım bende götürmediğim karpuz için pişmanlık duymam, dua ediyorum Arda içinde...

Devamını Oku »

Pazar öğleden sonra (yoksa öğlenden sonramı yazılıyor?)

Sizde farkındasınız, eminim, havalar ısındımı insan kendini dışarılara atma, kıra bayıra çıkma ihtiyacı hissediyor. Doğayla buluşma, belkide baharı birlikte kutlama isteği duyuyor. Belkide, iki resim çekinirim, havam olur diye atıyo kendini dışarı, oda olabilir dimi :) Bunun facebooku var, msn si bloğu var, avatar lazım, görsel lazım... Dostlar gezmede tozmada görsün.
Bizde, pazar günü öğlene kadar dışardaydık, sonra eve döndük ama içimize sinmedi, biricik tatil gününde hemde böyle güzel bir havada evde oturmak, çıktık tekrar. Çoğunluk Tuzlaya geçmeye karar verdi, birazda tuzla sahillerinde havalandık. Durukız kankası Ecrinle oynadı, bende fotoğraflarını çektim, ilginç dimi :)))
Güldük oynadık, pilimizi doldurduk, geldik evimize, bir hafta yeter bu enerji bize.







Devamını Oku »