Sevgilim Şubat vol ıı



Kızlarla doğum günümüzü kutladık. Geleneksel Kolcuoğlu aktivitesi. Aslında Ayşe, Meral ve benim doğum günüm şubatta ama ancak toplanabildik, hep bişeyler araya girdi, hatta en son,
-artık nisan olur, mayıs olur... derken malum espri de Ayşecimden geldi;
-Mayıs olmaz, mayıs ta sıkıntı var! şeklinde. Geçen seneki burda...

Arka fondan anlaşılıyor zaten, derbi vardı aynı akşam, masada karşı taraf ilgiyle maç izlerken, bizim taraf, diğer tv.dan, çocuk odasını izledik , orta yaş üstü bir teyze çocuk odasında muhtemelen torunuyla, oyuncaklarla çok eğlenerek vakit geçiriyordu,
-anneanne bu!!! dedik hepimiz :) sonra teyze yan masaya gelip oturdu, Aylinden geldi bu kez espri,
-dizilerden çok sevdiğimiz bir insan geldi şu an içeriye! şeklinde, ben çok güldüm wallahi günlük. Zaten Aylinle biz birbirimize çok güleriz :)

Biz futboldan hazetmeyenler, abartı tepkilerle ekranlara bakıp söylenenler ve hatta masaları yumruklayanları daha bir ilgiyle izledik, son kertede maç berabere bitince herkes somurtmaya başladı, kimse sevinmedi, aman de ne spor ne güzel bi eğlence yani, hıh dedik. 

Hamişler sardı, dört bir yanımı, baktığım her yerde göbüşler duruyor.
Ben kurtulmuş olmanın sevincindeyim, darısı başlarına, allah kavuştursun ne diyeyim...
Yeğenimiz de geliyor, heyecanla beklemekteyim...

Bu arada, Ayşe'den bir anekdot, kahfaltıya gitmişler, Sezen Aksu da tek başına kahfaltı yapıyormuş, Fotoğraf çekinip sohbet etmişler, isim önermesini istemişler, 'sade' demiş, bende ' garsona kahfe söyledi , sizde üstünüze mi alındınız' dedim, bu espride bendenizde naçizane hihiihiii:)
Her sene daha görkemli oluyor kutlama pastamız, mesela bu özel bir tasarım..., 


Bu arada Demir için sabahtan biberona süt aktarımına başladım akşam için ama fön çektirmeye çıkınca annem durmadığı için hepsini içirmiş :( Moralim düştü,tekrar doldurmamda fiziksel olarak mümkün olmadığı için ya gitmeyecektim, kendi doğum günüme , ya da, marketten mama alacaktım, sorumsuz bir anne olarak gidip bir kutu aptamil aldım, ve bu gün de mc donalds çocuk menüsü yesin dedim. İlerleyen saatlerde annemi aradığımda;
-biberonu kaval çalar gibi tutup, 125 cc yi bitirip uykuya daldığını öğrendim. Gece 2 de döndüğümüzde, hala uyuyordu. Ablası da karşı koltukta tv. seyrederken uyumuştu, çok tatlı göründüler suçlu anne vicdanıma...

Bir de artistik şeref pozu verelim, kahfe içerken...'sade' kahfe...

Devamını Oku »

Sorulaaaarrrr, sorular...




Geçen günlerden birinde, havayı güzel gördük, çıkalım dedik. Duruşu okula bıraktık, Demiri de babasıyla iş yerine bırakıp işlerimi halletmek niyetindeydim. Arabadan inerken,
-ben gürbüzü aldım, sen de çantamı alırmısın ? dedim kocama,
-ok. dedi, ama arabayı otoparka götürüp park ettikten sonra, çantamı içinde bıraktı.
Ben çıkıp arabaya gittim, çantamı aldım, işlerimi hallettim, gürbüz iki saat kadar uyumuş zaten, sonra Demiri de alıp, annemin arabasıyla sağlık ocağına geçtim, kontrole çağırmışlardı, boyumuza , kilomuza baktılar. Maşallah, maaşşallaahhhhh!!! dediler. Sonra çıktım, Demiri arka koltuğa yerleştirdim, kapıyı kapatıp, şoför mahaline geçecektim ki, kapılar kilitlendi. Alarma bastım, açılmadı. Telaşlanmadım, sonuçta anahtarı kullanabilirdim ama, deliğe girmedi bile. Yavaş yavaş panik başladı bende, gürbüz içerde, ben dışarda kaldık, arabanın etrafını düğmeye basarak tavaf ediyorum, lakin tık yok. Allahtan gürbüz mutlu mesut elleriyle oynuyor içerde yoksa çok daha fazla telaşlanırdım.
Ferhatı aradım tabi, o da yıldırım hızıyla otoparka koşmaya başladı yanımıza gelmek için. Bagajı zorladım, kapıları zorladım derkennn anahtarlıktaki logo birden gözüme gözüme büyüyüp küçülmeye başladı , çantadan rastgele çektiğim, diğer arabanın anatharıymış, iki anahtarda siyah ve anahtarlıksız, sadece farklı logolar var üstünde :)

Ferhatı tekrar aradım, koşma dur! diye, zaten arabaya varsa da çalıştıramayacaktı :) Sonra bayağı ter atmış halde bindim arabaya. Aynı saatlerde de annem kapıda kalmış günlük, görüyomusun başımıza geleni ? bu da böyle bir gün oldu, çözemediğim nokta da, farklı anahtar arabayı nasıl kilitlemişti? Murphy kanunlarına bir yenisinimi eklemişti? Gürbüz ağlasaydı, kapılar hiç açılmasaydı benim halim nice olurdu? Annem neden kapıda kalmıştı ve sonrasında ne yapmıştı?
Sorular...sorular...


Devamını Oku »

Demir'in kepek sorunu!!!



Agucuk gugucuk Demircik, 16 haftalık olmak üzere, nede çabuk geçmiş yine zaman... Gürbüzcüm 4. aya girecek yakında. Aylık gelişim tablolarına bakıyoruz, paralel gidiyor, en büyük sorunumuz, -çok şükür ki- konak problemi oldu. Duruşda olmamıştı ama Demirden, doğumdan itibaren kafa derisinde kabuk şeklinde ve giderek çoğalan, konaklarıyla mücadele ediyoruz. Uzun süre tavsiye edilen her şeyi denedim, dr. badem yağı demişti, zeytinyağı ve karbonatı karıştırarak sürmeyi önerdiler, bepanten ve bebe yağı da kullandık, kafasını sabah akşam yıkayarak, yumuşak bir fırçayla fırçaladım, sonunda savaşı kazandık ama tekrar çıkmak için fırsatı kaçırmıyorlar, akşam nemlendirecek bir şey sürmediysem örneğin, sabah tekrar belirmiş oluyor. Bir sürü şey sürüp yoğun bakım koplexi! uyguladığım için hangisi etkili oldu bilemiyorum ama totalde sonuç verdiler.

Demircik, anne sütüyle beslenmeye devam ediyor. Artık gündüzleri daha az daha kesik uykusu, gece ablası gibi tamamen karanlıkta sabaha kadar, uyuyor, dört- beş kez beslenmek istiyor. İşin zor bölümlerinden biri bu, ağlayıp uyanmıyor iyi ki ama bölünen uykular tam dinlenemememe ve hep uykulu, yorgun hissetmeme neden oluyor. Yine de emzirmek güzel.

Sabaha karşı bezini değiştiriyorum, uykusu açılmasın diye ışık açmadan değiştiriyorum, insanın karanlıkta görme yeteneği de gelişiyor. Kıyafetlerimiz hemencik küçülüyor, anakucağına, kanguruya sığmıyor artık, 7 kg+ 60 cm oldu bile. Sen bakma alttaki resme günlük, mesut bahtiyar bir bebek, gülmeyi çok seviyor. Çenesinde düğmesi var, basınca hemen gülücük. :)

Kendi kendine yatağında uyanıkken de vakit geçiren, oyuncaklarıyla oynayan bir çocuğum olmasını çok istemiştim, bu sefer çok ta yaklaşmıştım ama Demir de uyanıkken kucağıma almamı isteyen, hatta ısrarla isteyen bir bebek olma yolunda. Kararlı davranıp almamaya çalışsam da ağlayan bebek sesi sinirlerimi geriyor, dayanamayıp alıyorum çoğunlukla. Allah alman sabrı versin annelere diyeceğim ama bizde genelde yufka yürek oluyor...
Son haftalarda ayrınmenimin ilgisini oyuncaklar çekmeye başladı. Renkleri farkediyor , minik patileriyle pıt pıt dokunmaya,tutmaya çalışıyor, minicik pamacıklar çok tatlı çokkkk!!!


Devamını Oku »

Sadede gel!!!

Bazen, hatta sık sık gözüme batıyor evdeki eşyalar. Mesela evde o kadar çok yastık varki, kişi başına 10 yastıktan fazla düşüyor ve bizden çok hacime sahipler. Evin asıl sahibi, koltukların üstüne yayılmış yastıklar sanki. Bir sürü şey aslında hiç gerekmiyorken alınmış, ve fazladan yer kaplıyorlar. Dikkatli bakınca, en ilkel olanı en çok işimize yarıyor gibi, özellikle de mutfakta.
Hiç ısınamadım şu mutfak robotu denen icada, kocaman, aparatları bi dünya, üstelik bir bıçak ve bir rendenin yaptığını yapıyor. Benim mutfaktaki en iyi dostum, lazerli tırtıklı bir bıçağım var, işte o dur. Yıkayıp sürekli onu kullanırım. Suya çeken süpürgeden vazgeçemem, toz kalkmıyor ama yere döküleni hemen temizlemek için de çok zahmetli ve hantal. Gırgırım, canım benim, sen benim şah damarımmısın, gökkuşağımmısın acaba :))) Çok dalga geçtiğim şeyler zamanla en iyi dostum oldu...
Bir de şu kocaman tost makinesi yok mu tezgahın üstünde, yayılmış, her tarafına da yağlar konuşlanmış, pis pis sırıtıyor bana. Acaba evlendiğimizden beri kaç kere ızgara olarak kullandık? Tost yapmak için fazlaca iri değilmi sencede günlük? Şu üsttekinden bulup alıcam ve kaldırıcam bunu en kısa zamanda, annem yapardı küçükken, gayet güzeldi tostu, hemde temizliği de kolaydır onun! Piiiis yağlı şey seni...
Neden aldığımı sık sık sorguladığım bir diğer alette katı meyva sıkacağıdır. Üç tane elma sıkıyor, otuz parça bulaşık çıkıyor günlük, nalet gelsin, meyva kasemi alır otururum soyarım yediririm çocuklarıma, kendim de yerim. İğrenç tv reklamlarındaki gibi yeşil iksir mi hazırlıycam? Spora giderken enerji drink mi yapıcam allaaşkına? Bu ne? Diğerinin biraz daha güzeli bir portakal sıkacağım var yeterli bence. En son yoğurt makinası alıyordum da allah korudu, baktım kapları plastik vazgeçtim, büyük kapaklı, cam kaseler aldım, yoğurt mayalamayı da öğrendim bi zahmet.

Bu arada sizde varmı boşuna yer kaplayanlardan?
Evde fax ve tarayıcı yerine belgenin fotoğrafını çekip mail atıyorum, işimi çok kolaylaştırdı bu buluşum, bunuda paylaşmak istedim :)

Devamını Oku »

Annelik...

Annelik, tek gözle bilgisayara bakarken, diğeriyle çocuğunu kontrol edebilmek, sağ eli ile mail atarken, sol eli ile bebeğin emziğini yerleştirebilmektir. Aynı anda şarkı da söyleyebilmek üzerinde çalışıyorum, bittiğinde, 'yetersizmisiniz anneler' e katılacağım. Bazen telefonla görüşürken, fonda bebek sesi gelebiliyor, tabi pek profesyonelce değil ama ben de profesyonel değilim, bilmiyorum söylemişmiydim günlükçüm;
-anayım ben anaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaa.

Annelik, zor zenaat, fotoğraf makinesi de üçüncü çocuğum gibi, evde sürekli elimde, gezmede çantamın baş köşesinde, daha hafifini, küçüğünü de yapamadı ki japonlar, isviçreli bilim adamları... Haa annelik, diyordum, diğerleri poz verirken, fotoğraflarını çeken olmak, mutlu karelere dahil olamamaktır... Tripod mu alsam ki?
Yaaa, bu kısın gözü hep benim giydiklerimde, şapkamı takıp okula bile gitti. Ama yakışmıyor mu günlükçüm sen söyle :) Ki , annelik demek, çocuğunu herkesin çocuğundan güzel, akıllı ve üstün yetekli görmektir!!!
Annelik, birilerinin sürekli evde yer değiştirdeklerini tekrar yerlerine yerleştirmek, birileri mütemadiyen dağıtıyorken, toplayıcılık görevini üstlenmektir. Kirletileni temizlemek, biteni yerine koymaktır. Ben de bunları yeni farkediyor ve dağıtan olduğum günleri özlüyorum. Annelik birileri evden neşeyle çıkarken arkalarından hüzünlü gözlerle bakmakmış bir de...

Birisi hep mutlu, birisi biraz huzursuz son zamanlarda. Daha büyük olmanın sorumluluğunu öğreniyor. Biraz da ihmal ediliyor istemeden. Ben de Duruşla başbaşa geçirdiğimiz zamanı özlüyorum. Ne güzel gezerdik ana kız, hafta sonları mutlaka bi yere kaçardık. Durunun da özlediğinin farkındayım. Okuldayken burnumda tütüyor... Annelik vicdan azabı...

Devamını Oku »

Gizli Anların Yolcusu

Ayşe Kulin'in çok şanslı olduğunu düşünmüşümdür hep, önce yazar olduğu için, sonra ailesi ve yakın çevresi anlatmakla bitmeyen hikayelerle dolu olduğu için. Zaten son dört romanında da (veda- hayat- umut- hüzün) dedelerinin göçlerinden başlayıp kendi hayatıyla tamamladığı bir seri şeklinde. Roman dili sade ve akıcıdır ama altı çizilesi bir cümlesine de rastlamadım bu güne kadar. Yine de her çıkan romanını hemen okurum, Gizli anların yolcusunu da hızla okuduk evdekilerle. Annem 'çok güzel, hemen bitti' dedi. Aylin, 'eee güzelll' dedi, terredütlü bir ifadeyle, en son bana düştü kitap, ben nefret ettim tam anlamıyla. En son 'kayıp gül' böyle bir tiksinti uyandırmıştı, oradan buradan kolaj hali ve yüzeyselliğiyle.

Bazı kitaplarda ve filmlerde, karakterlerin gerçekliğini sorgulamazsınız, bunu düşündürmez çünkü, bazısında da herşey fotoşoplu fotoğraf gibidir, bazen fazla güzel, şık, donanımlı, zengin türk dizisi tipleri gözüme batar benim, bazen de fazla neşeli, fazla düzgün dialoglar, yapaylıktan kustutur. Gizli anların yolcusu (GAY) , bu sunilikte.

-----------ağır spoiler var------- dikkat-----

Kitabın kahramanı! olan zat bir yayın evinin patronu, bu vesileyle, Ayşe Kulin, karakterleri konuşturarak sektöre giydirebilme fırsatı yaratmış kendine. Adam, karısıyla sorun yaşıyor, alkolün etkisiyle, ortağı hanımla birlikte oluyor ( buraya kadar itirazım yok), uzun bir ilişki başlıyor. Yine alkolün etkisiyle başka bir gece, yayın evinde çalışan oğlu yaşındaki genç bir erkekle birlikte oluyor (itirazım var, hakim bey), hop gay oluyor, hatta aşık oluyor uzun bir ilişkiye daha başlıyor. Zat-ı muhteremin yurtdışındaki kızı dönüyor, hop o da aynı gay çocuğa aşık olmuyor mu!!! İşte insan ilişkilerinde çığır açan, yeni bir boyut kazandıran ilişkiler yumağı bu.

--Anne-kız aynı erkeğe aşık-- durumu çok işlendi diye sanıyorum bu defa --baba-kız aynı erkeğe aşık-- olsun istemiş Ayşe Hanım... Üstelik bütün bunların adı yazara göre AŞK.

--------- bitti devam et-------------

Anlatımına da değinmeden geçemeyeceğim, sinirim geçmedi çünkü, farklı eğilimleri olmayan bir adam koca bir roman içinde bir paragrafla eşcinsel oluveriyor, ışık hızıyla duyguları değişiyor, bununla ilgili bir rahatsızlık belirtisi yok, kızının dahil olduğu bir ilişki üçgeninde olduğu halde bununla da ilgili bir rahatsızlık belirtisi yok. Yahu insan hiç mi sorgulamaz bunları? Kendini suçlamaz mı mesela?

Bir aceleci geçişler, çabuk çabuk atlanan durumlar, lise Türkçesiyle hızla bitirmiş Ayşe Hanım acaba diyorum nakit sıkıntısımı hasıl oldu? Kart ödemesi mi yaklaştı? Yoksa bu güzide açılımı okurla bir an önce paylaşmak için çok sabırsızlandı da bir gecede mi yazımı verdi romanı?

Son noktayı da romanın kendi içindeki çelişkilerle koymak istiyorum, anlatımdaki ;böyle kazalar hepimizin başına gelebilir, kınama ey okur!; tavrı, bunu kaza olarak gören diğer tavırla birbirini çürütüyor kitap bitene kadar, eşcinsel insanları anlatmak gibi bir derdi olduğuna da inanmıyorum, dediğim gibi her şey o kadar yüzeysel ki...

O yok bu yok, hiç sevmedim ben, merak eden okusun, çabuk bitiyor...

Devamını Oku »