Duru gezmede...


Pazartesi akşam Duruyla anneannesi Amasya 'ya gittiler. Benim anneannemin yanına. İki hafta kalmayı düşünüyorlar. Gönderip göndermeme konusunda ikilemde kaldık.
Duru dururmu durmazmı? Hastalanırsa ya? Beni unutur da o kadar emek boşa gider mi? vs,vs... Ben babaya attım topu, o bana bıraktı son sözü... Hareket gününe kadar kararsız kaldık. Sonunda gönderelim dedik. Gece 10 da bindiler, Duru çok neşeliydi, el sallayarak uzaklaştı bizden... Sabah 5 te anneanneden mesaj geldi,
-yol arkadaşım hala uyuyor' diye. Yolculuk rahat geçmiş. Duru hemen kaynaşmış, herkese sarılmış gidince.

Anneannesi cep telefonuyla sürekli fotoğrafını çekip bize gönderiyor. Meyve toplarken, sallanırken, küçükken benim oynadığım havuzda oynarken... Canlı bağlantı halindeyiz. Arama işini abarttım sanırım bugün
-yeter ama aaaa, rahatsız etmeyin biziiii!!! diye höykürdüler bana :(
Yani bizimkinin keyfi yerinde. Bahçelerde koşturuyor, İrem e annecilik yapıyor, bir iki cümle de bize bahşedip sıkılıp atıyor telefonu.
Dayanamazsam atlar giderim :(

Devamını Oku »

Tatlı yorgunluklar...


Cumartesi Ayşecimin ' Eminönünde tanıdık gözlükçü vaaarrr' çağrısına, Aylincimle koşarak gittik. Ayşeyle bütün gün aynı gözlükleri beğendik, aklımız prada da kalsa da daha ekonomik bir modelin kahfe ve siyahını alıp çıktık, tabiki bana daha çok yakıştı :):):) Modelin adı da; aarrııı vız vız vızzzz....

Bir takıtokaboncuk çu da kendimizi kaybettik. Çokk nefis incikcıncıklar vardı. Aylin çıkarıyo, ben deniyorum, ayşe takıyo , bu arada ayırdıklarımızı alıyolar, geri kapıyoruz ellerinden, bir de küçücük bir dükkan, minicik ayna, birbirimizi ittire kaktıra deniyoruz, pazarlık işinin de suyunu çıkarttık, sonunda ayşeyle aynı modelleri aldık. Kime daha çok yakıştığını yazmama gerek yok tabi...
fena yürüdük, yorulduk ama derler ya; bunlar tatlı yorgunluklar. Yoksa başka durumlar için mi böyle deniyordu? Boşver günlük.Mısır çarşısı, kapalı çarşı, Cumartesi öğleden sonra ve pazar, kapalı oluyor, bu sefer gezemedik, tahta kaleyle idare etmek durumunda kaldık ama önümüzdeki ay acısını çıkarmaya karar verdik.

Pazar günü, Medinecimin düğünü vardı. Çookkkk güzel bir gelin olmuştu, çookkk çokk sarıldık, öpüştük, duygulandık birlikte. Canımın içisi, lisede sınıf arkadaşım, üniversitede mektup arkadaşımdın, ömrümün geri kalanında da hep yakın arkadaşım olacaksın, biliyorum...

Devamını Oku »

18 Haziran, Blogda bir yılı doldurmuşuz...



Nerden esti, tam hatırlamıyorum, ama muhtemelen çok fotoğraf çektiğim için, düzenli kayıt haline gelir düşüncesiyle açmıştım Duru Günlerimiz'i. Tekrar çalışmaya başlayana kadar yani son birkaç ay boyunca daha seyrek olsa da öncesinde Duru nun fotoğrafını çekmediğim gün yok gibi. Fotoğraf çekmek, özellikle de Durunun hallerini görüntülemek, son bir kaç senedir, en çok zevk aldığım hobim haline geldi. Sanırım Duru benim kadar eğlenmiyordu ki o da son aylarda poz verip 'peyniiirrr' demeye, makineyi elimizden kapıp fotoğraf! çekmeye başladı...

Resimlerin altına iki satır yazı yazmak ta önce zor geldi, sonra keyif verdi. Sonra da gerçekten, arkadaşımla sohbet eder, konuşur gibi yazmak hoşuma gitmeye başladı, Duruyla gün içinde, evde, bizi eğlenceli birşeyler yapmaya itti, hafta sonlarında güzel zaman geçirmeye, itti... Bence güzel oldu.

İlk zamanlar başka blogları da çok okudum, nasıl olmasını istemediğim konusunda fikrimin oluşmasını sağladı. Kesinlikle, sıkıcı, klişe olmasını istemediğimi gördüm, benimde hoşuma gitmeyen bloglarda katlanamadığım şey buydu, birbirinin tekrarı haller... Bir de içten olmayanlar... Durunun okumayı öğrendiği ya da okumak istediği zaman ne hissedeceğini merak ediyorum, ne kadar devam edeceğini bilmiyorum, sanırım, ben sıkılana kadar...

Devamını Oku »

Durucum ve müzik


Bu aralar Barış Manço şarkılarına takıldık. Çok seviyor Duru hanım. Zaten Barış Manço şarkılarının da çok sıcak, çocukları yakalayan bir tınısı var. Dinlettiklerim hemen kaydediliyor hafızaya. Arkadaşım Eşşek'in adı,
-kaççıl oldu saymadın.
İnternette neşeli videoları da var. Genelde onları açıp izlettiriyodum ama bu gün farkettim ki böyle bir cd. de varmış. Bulabilirsen alıcam Duru için. Tanıması hoşuma gtidiyor barış Abi yi, çocuklar için şarkılar yapan, programlar hazırlayan birkaç kişiden biri. Bizim seriden gülerek hatırlamayan yoktur, pazar programlarını. Bir de Kayahanın vardı sevimli çocuk şarkıları yapan. Şimdi çocukların dikkatini çeken çizgi film kahramanları var, ticari olarak ta çok fazla destekleniyor ama eskiden olduğu gibi geniş kitlelere ulaşan çocuk programı yok ya da çizgi film kanallarının bolluğundan çocuklara ulaşamıyor. Ya da gençler için, ya da yaşlılar için, ya da ne bilim futbol dışında spor sevenler için program var mı? TV artık dizi ve reklam gösteren bir kutu sadece. -Bu arada ben de dizi seyrediyorum perşembeleri, eleştiri yapıp kaçmak gibi olmasın-:)

Konumuza dönelim, Duru müziği çok seven bi çocuk. Uzun dönem uyurken, klasik dinlettim, artık tercih etmiyor. Çocuk şarkıları cd. mizi o kadar çok dinledi ki, cd artık takılıyor. Favori cd.si bu oldu hep.Çok özenli, güzel hazırlamışlar. Ben Metin Özülkü nün söylediğini düşünüyorum ama emin değilim:) Eğer severek dinliyor, ezberliyorsa, sanırım düzgün müzikler dinletmek gerek. Ki bu da düzgün konuşmasına, cümle kurmasına yardımcı oluyor. Masal okumak ta öyle. Karşınıza geçip teklemeden, düzgün cevaplar verebiliyor, allahım naaptım ben? diye düşünmenize bile neden olabiliyor :)

Bir de netten indirdiklerimiz var. www.anaokullu.com dan özellikle, onları da çok dinledik. Zaten site de açıklayıcı tariflerle indirilebileceğini belirtmişler. burdaki listeden
-anne sözü
-afacan can
-bay mikrop
-kırmızı balık
-kaptan
en sevdiklerimiz. Bende bayılıyorum. Duru tin tin tinimini hanım başlayınca gözlerini kocaman açıp bana bakmaya başlıyor. Cd ye de yazdım, arabada dinliyoruz. Bol müzik, az tv, çok masal...

Devamını Oku »

Hafta sonu da böyle geçtiii....


Cumartesi Egenin doğumgünü vardı. Davete icabet ettik. hediyemizi verip, pastamızı yiyip, çıktık, akşama doğru, depoladığımız korkunç yağ, şeker ve kalorileri yakma düşüncesiyle, feroşcuumun yanına doğru yürüdük. Pek severim akşam üstü yürüyüşünü. Çarşıda dolaştık, vakit geçirdik, babamızın işi bitene kadar, sonra da Durucumu parka götürdük. Önce kaydırakta kendi kendine vakit geçirdi, sonra arka taraftaki lunapark ı keşfetti. Biz de n zaman görücek die merak ediyoduk.
-aaaa gemiiiii diye heyecanlandı birden Gondol'u farkettiği zaman. Biraz da orda neşelendik, döndük sıcak yuvamıza.


Pazar günü için Feroşun arkadaşları ve eşleriyle kahfaltı planlamıştık, birkaç hafta önce. Darıca'da Cammekan diye biyere gittik. Şişecam' a ait bir tesismiş. Çok telaşlı bir kahfaltı oldu. Herkesin sonrası için de planı varmış, çocuklar -özellikle Duru- parkı görünce hiç birşey yemedi, hemen parka gtmek istedi. 3-4 saat kadar oynadılar.
-denize taş atalım anne, şu tarafa koşalım anneee, sen götür anneee, aneee.... diye devam eden cümleler eşliğinde yorgunluktan bitap bi halde eve döndük.








Duru dönüşte 2,5 saat uyudu. Bizde biraz dinlendik ya, hadi yine çıkalım dedik, Tuzlaya geçtik, ama ikinci darbe daha da sersemletti, gezelim derken helak olduk, sıcak ta yordu muhtemelen. Bir de Duru'nun 15 dk. da bir tuvlet istemesi, Tuvaletlerin hep üst katta, uzak mesafe de olması geldi üstüne. 21,30 gibi dönüş yaptık, Duru doğru dürüst yemedi gün içinde, sebzeli pilav yaptım, yedi ve direk uykuya geçti.

Devamını Oku »

TUVALET EĞİTİMİ


Ufaklıklar için büyümenin önemli göstergelerinden , önemli atlama taşlarından biri, bence meme bırakmaktan sonraki en zor adım, bezden vazgeçmek. Geçen yaz, Duru 1,5 yaşındayken denedim, yine aceleci davranarak, birkaç hafta içinde bırakabileceğimizi düşünmüştüm, ama sadece alışkanlık olarak görmek, eksik bir yaklaşım. Önceki sene iki hafta boyunca, bez takmadan evde gezmesine izin verdim. Bırakmasını istememin önemli bir nedeni de bezlerin de bir çok şey gibi, zararlı kimyasallarla, beyazlatıcılarla üretildiğini tahmin etmemdi. Ara ara kendim götürdüm tuvalete, ama çoğunlukla ben götürdüğümde değil, tuvaletten çıkınca yaptı. Korkutma, kızma, ceza, ödül vs. denemedim. Kendimden beklemediğim bir sabırla, sakinlikle devam ettim, sonra anladım ki, farkında olmadan yapıyor, tutmasını beklemek, haksızlık, halıları yıkamaya gönderdim ve bir sene sonra açmaya karar verek bu defteri kapattım. Yani çocuğun fiziksel olarak hazır olması şart.

Hazır olduğunun en önemli göstergesi, sabahları kuru bir bezle uyanması. Kış ortasında bunu gözlemlemiştim zaten ama yine de yazı beklemek istedim, çünkü bizim apartman çocukları, çok narin oluyorlar, ufak ısı değişimleri hasta ediyor, bir kaç ay daha tadını çıkarabilir diye düşündüm. Son bir kaç haftadır da, önce gün içinde çıkardım, ufak tefek kazalar oldu, normaldir... İkinci hafta da gece için de çıkardım. Bunu da anlattım, gece bez bağlamayacağımızı,tuvalete kalkacağımızı, sonra yeniden uyumaya devam edeceğimizi bir kaç kez hatırlattım. İlk seferinde iki kez kaldırdım, biraz ağladı, sonraki gecelerde, kucağımda loş ışıkta gözlerini nerdeyse açmadan yaptı, yerine yatırınca hemen uykuya geçti. sonra ara ara ağlamalar oldu ama sabahları mutlaka hatırlattım ağlamaması gerektiğini. Sonra cesaret edip hiç kaldırmamaya karar verdim, tabi bunu da söyledim, 'uykunun bölünmemesi için kaldırmıycam, hissedersen sen bana bağır' dedim. Bir kaç kere gece kendisi gitmek istedi. yatak çarşafının altına, alt değiştirme pedi seriyorum, rahatsız eden bir malzeme değil. Tamamen düzenimiz oturdu şu an.

Bir de katı ve sıvı atık konusunda sıkıntı yaşanıyor. Aslında çocuk, bez ortadan kalktığı zaman, nasıl bir şey bıraktığını görüyor. Ve ayrımını anlaması da biraz zaman alıyor. Duru önce katı atık konusunda fazla acele etmemesi gerektiğini anlayamadı, bittiğini sandı, kalktık, sonra tekrar istedi , oturttum, birkaç kez arka arkaya girip çıkmak durumunda kaldık. Bazı anneler de, katı atıktan çocuklarının korktuğunu anlatıyor. Aslında yaptıktan sonra biraz bakmasına, incelemesine izin vermekte, sifonu çekmeyi öğretmekte fayda olabilir diye düşünüyorum. -böyle anlatınca biraz iğrenç oldu galiba :) Duru önceleri
-fisonu çekicemmm, ben yaparımmm, diye bağırırdı. Arkasından mutlaka el yıkama alışkanlığı kazandırmak geliyor. benim için çok önemliydi, çok ısrarcı davrandım, mutlaka yıkıyoruz ellerimizi.

Bunun yanında, çocuklar ilgi bazen annelerle bir araya gelice, tipik yakınmalarımız olur, zorluklar, biter yenisi başlar, şeklinde. Tuvalet eğitiminde de bu böyle. Dışarda bez değiştirmek, yolculukta, tatilde, bezle uğraşmak zordur ama bez kullanmıyor olmanın da başka sıkıntıları var. Olmadık yerde, çişi gelebilir, gece yorgunluktan bitmiş bir halde, uyutmaya çalışırken, bir kaç kere tuvalete gitmek isteyebilir, gezmede, kazalar başınıza gelebilir, muhabbetin en koyu yerinde, sizi çişş diye çekiştirmeye başlayabilir... Tabiki aşılmayacak dertler değil, ve klozetin üstünde tamamlamaya çalıştığı işinin bitmesini beklerken, o kadar sevimli görünür ki, yine yorgunluklar, uçaaarrr gider....


İkeadan basit oturaklardan ve bi tane de müzikli tuvalet almıştım, geçen sene zaten işe yaramadı,bu sene için de bu tür motivasyonlara gerek kalmadı. Tekrarlamakta farda var;
önemli olan bu inatçı keçilerin hazır olması!

Devamını Oku »

ESKİŞEHİR II


Dostlarla pek neşeli geçti pilav hareketi. Tabi pilav bahane oldu, toplanmak için. Kampüsü yeniden gezmek için. Hava tahminleri %100 doğru çıktı. Bi ara sağnak yağıştan arabadan inemedik, dönüşte yol boyunca yine yağış vardı. Akşam 10,30 gibi ananneye ulaştık. Durucum sıkı sık sarıldı, özlemiş ki, hep beni yanında istedi. Dönünce de bir süre devam etti huysuzluk, sonra döndü fabrika ayarlarına. Galiba büyüdükçe daha zor olucak, bırakıp başka yere gitmek, sanki bu iki gün için kızgındı bize.





Devamını Oku »

ESKİŞEHİR I


Nostalji dolu iki gün geçirdik Eskişehir de. Çok güldük, çok eğlendik. Cumartesi sabah 6.30 üç araba çıktık yola, kahfaltıda esk.deydik. Yolda kiraz yedik, radar yedik, manzara o kadar iyiydi ki etrafı seyretmekten kitabı elime almadım bile. Gelincik tarlaları vardı ve kırmızının en canlı tonlarında açmışlardı.

Esk. 9 yıl içinde o kadar değişmiş ve güzelleşmiş ki, şimdi kalıyor olsaydık, hiç ayrılamazdık. Okul bittikten sonra da hepimiz memleket hasreti çeken gurbetçiler gibiyiz.

Alışveriş merkezi yoktu, bizden sonra bir sürü yapılmış ama hiç merak etmedik, gitmedik te zaten. Önemli ve özel olan yerler bizim için takıldığımız kafeler, yemek yediğimiz, eğlendiğimiz mekanlar, yürüdüğümüz sokaklardı. Hangisine gideceğimizi şaşırdık. Kapanan yerler için, biz iflas etmiş kadar üzüldük. Vakit bütün planladıklarımıza yetmedi.

Oturduğumuz evleri hatırladık, ne çok ev değiştirmişiz... Ayşecimle en son oturduğumuz ev... Doktorlarda söylemesi ayıp. Baktık, perdeleri aynı duruyor. Sonraki öğrencilere kalmış.

Devamını Oku »

Ben Duru kadarken...


GA. de bu hafta konu ' ben küçükken' Fotoğrafa bakınca Duru yu görüyorum, bakışımız, gülüşümüz, iç çekişimiz aynı... Altunizade'de dar sokaklar, eski apartmanlar, balkonda annemle fotoğraf çektirmişiz...

Devamını Oku »

SENİ YENECEĞİM ESKİŞEHİR...

Anne bambuların yanlarından yavrular fışkırıyordu, kesip kavanozlara koydum. İki kurdele bağlıyım dedim, çekmeceler, kurdele doluymuş, ne çok biriktirmişim. Toplayıcı ruhum, atmaya kıyamaz...



Hafta sonu için Eskişehir' e kaçıyoruz. Okulun pilav günü var. Heyecanlıyız. Hava tahminleri sağnak yağış der. Umarım yanılırlar...

Devamını Oku »

Kuzuların sessizliği...

Çok nispetçi insanlar bu alttakiler. Baba kız bıdıbıdı fısfısfıs öpüşmeler fln... Bana yapmayın bari...






Hafta sonumuz Duruyla evde sıkılarak geçti. Tuvalet eğitimine başladık, çokta çıkarmak istemedim. Cumartesi gününü irili ufaklı kazalarla ve çamaşır yıkamakla geçirdik. Pazar günü de evde ikimizdik. Sabah 6,30 da giden elektrikler akşam 7 den sonra geldi. Patladık. Bi ara notebook tan film izleyelim dedik. Korku filmi açtık Duruyla. Duru çok komik tepkiler vermeye başladı, gerilim müziği başlayınca, takıldı, arka arkaya
-ne o ne o ne o ? diye sormaya başladı. Yani hiç ara vermeden sordu. Sonrada şarzımız bitti zaten, daha fazla gülemeden kapandı gitti...

Devamını Oku »